--------------------------------------------------------------------------------
Al Osman ülkesinde esen
bir kısırlık çığlığı, bir ölüm türküsü rüzgar idi.
Köylünün göz nuru zeamet
alın teri tımar idi.
Kırık testiler susuz
su başlarında bıyık buran sipahiler var idi.
Yolcu yollarda topraksız insanın
ve insansız toprağın feryadını duyar idi. Ve yolların sonu kale kapısında kılıç şakırdar
köpüklü atlar kişner iken
çarşıda her lonca kesmiş kendi pirinden ümidi
tarümar idi
Velhasıl hünkar idi, timar idi, rüzgar idi
ahüzar idi.” (Nazım Hikmet)
Osmanlı’nın 1402’de Ankara savaşında Timur ordusuna yenilmesi sonrası beyliklere bölünen ülkede yaşanan “Fetret Dönemi”nin, siyasal ve sosyo-ekonomik koşulları, Nazım Hikmet’in ünlü “Şeyh Bedreddin Destanı”nda, böyle betimlenir. Çubuk yakınlarındaki savaşta Osmanlı’yı yenen Timur, esir aldığı Padişah Yıldırım Bayezit’in oğulları “Süleyman, İsa, Mehmet ve Musa Çelebilere kendi hakimiyeti altında, Rumeli, Balıkesir, Bursa, Amasya, Tokat, Sivas ve çevresi hükümdarlıklarını verdi ve Osmanlı’nın çökerttiği diğer beylikleri de yeniden canlandırdı.”(1)
Timur bir süre sonra Anadolu’dan ayrılırken, ülkenin değişik bölgelerini yöneten Yıldırım’ın oğulları, şiddetli biçimde toprak ve taht mücadelesine giriştiler. Bu boğazlaşma sürecinde, diğer kardeşler ekarte edilirken, mücadelenin deyim yerindeyse finali, Musa ve Mehmet arasında geçti.
Bunlardan Musa Çelebi başlangıçta, sırtını uç beylerine, Mehmet Çelebi ise merkezi unsurlara dayamıştı. Önceleri sınır unsurlarına dayalı, gaziyan ağırlıklı bir yönetsel yapı kuran Musa Çelebi, Edirne’de padişahlığını ilan ettiğinde, devrin en büyük din bilgini Simavne Kadısı oğlu Şeyh Bedreddin’i kazaskeri ilan etti. Musa Çelebi’nin söz konusu sınır unsurlarından tımarları alması ve akınları durdurma talimatı vermesi, bindiği dalı kesmek oldu. “Tımarların gazilerden alınması, bunların Musa Çelebi’den desteklerini çekmeleriyle sonuçlandı.(2) Bu yüzden Musa Çelebi, önemli bir güç kaybına uğradı ve yaklaşık 10 yıl süren iktidar mücadelesinden Mehmet Çelebi galip çıktı.
Mehmet Çelebi, iktidarın tek sahibi olduğunda, Kazasker Şeyh Bedreddin’i “ilim ve fazlına hürmeten İznik kalesine gönderip, aylık vererek burada göz hapsinde bulundurulması için ferman buyurdu .(3)
Anadolu’da dirlik düzen
Ankara savaşı sonrasındaki Fetret Dönemi’nde (1402-1413), Osmanlı ülkesinde büyük bir ekonomik kriz yaşanıyordu. Timur ordusu Anadolu’yu yağmalayıp, tahrip etmiş, taht kavgaları yüzünden fetihler durmuş, devletin hazinesi boşalmıştı. Karnını doyuramayan halk, devletin hazinesini doldurmak için ödemek zorunda olduğu ağır vergilerin altında eziliyordu. Halk üzerindeki mali baskılar her geçen gün artıyordu.
Otorite boşluğunda türeyen eşkıya çeteleri, halkın malına, canına, ırzına saldırıyordu. Yağma çapul hareketleri, göçler, toplumsal huzursuzluk had safhadaydı. “Velhasıl hünkar idi, timar idi, rüzgar idi ahüzar idi.”
Sosyo-ekonomik koşullar, Babalı ayaklanmasını hazırlayan ortamın aynısıydı. Umarsız halkı aydınlığa çıkaracak bir kurtarıcı, bir “mehdi” gerekiyordu.
İnançsal yapı
Sultanlar, yöneticiler ve ulema, ortodoks İslam anlayışını benimsemiş, devlet buna göre dizayn edilmişse de Anadolu halkı, ezici çoğunlukla, “kolonizatör” dervişlerin yaydığı ve kendi batıni inanç çerçeveleriyle uyumlu heterodoks İslam inancını yaşatıyordu. Bu da başlı başına merkezi otoriteyle bir uzlaşmazlık ve merkez tarafından dışlanma nedeniydi.
Kısacası, dinsel yapı açısından da merkez ve çevrenin durumu, Babalı ayaklanması öncesiyle neredeyse aynıydı.
Bedrettin'in yaşamı
Asıl adı Bedreddin Mahmud olan Şeyh Bedreddin’in adındaki “Simavna Kadısıoğlu” takısı, bu görevde bulunan babası İsrail’den kaynaklanır. Bedreddin’in annesi ise Simavna tekfurunun, sonradan Müslüman olup Melek Hatun adını alan kızıdır. Bedreddin’in 1358 veya 1365’de Edirne yakınlarındaki Simavna Kalesi’nde doğduğu tahmin ediliyor. (4)
Oldukça iyi bir eğitim gören Bedreddin, kısa sürede zamanın seçkin din bilginleri arasına girdi. Mevlana Şahidi, Mevlana Yusuf, Mevlana Feyzullah gibi devrin ünlü bilginlerinden fıkıh, mantık ve astronomi eğitimi gören Bedreddin, 1383 yılında Seyyid Şerif Curcani ile birlikte Mısır’a giderek, müderris Mübarekşah Mantıki’den mantık, felsefe ve ilahiyat dersleri aldı. Devrin önemli din bilginleri Hekim Hacı Paşa ve Şair Ahmedi ile tanıştı, Şeyh Ekmeleddin Babarti’nin medresesine devam etti. Mısır’da Memluk Sultanı Berkuk’un oğlu Ferec’e ders veren Bedreddin, Şeyh Hüseyin Ahlati’nin yönlendirmesiyle Tebriz’e giderek, Timur’un ulema arasında yaptırdığı toplantılara katıldı. Bu toplantılarda büyük başarı sağlayan Bedreddin’in ünü İslam ülkesine yayıldı. Bedreddin, Sakız Adası’nın Hıristiyan hakimini etkileyerek Müslüman olmasını sağladı.
Kazaskerliğini yaptığı Musa Çelebi’nin yenilgisi üzerine, 1413’te Mehmet Çelebi tarafından İznik’e sürgün edilen Bedreddin, Anadolu’nun inançsal açıdan da merkezi idareyle yıldızı başırmayan, ezilen yoksul halkını adeta mıknatıs gibi kendine çekiyordu. Bedreddin’in batıni öğretisi ve “sosyal eşitlikçi” görüşleri kısa sürede, geniş halk kitlelerine yayıldı, müritleri çoğaldı.
“Bu kasaba İznik kasabası.
Bu ev esnaf mahallesinde bir ev.
Bu evde
bir ihtiyar vardır Bedreddin adında.
Boyu küçük
sakalı büyük
sakalı ak.
Çekik çocuk gözleri kurnaz
ve sarı parmakları saz gibi.”(Nazım Hikmet)
Şeyh Bedreddin, batıni doktrinlerin temel inançlarından “vahdet-i mevcut”u savunuyordu. O’na göre evren, Tanrı’nın görüntüsüdür, doğa ve tanrı aynı şeydir.
İbadetin şekli üzerinde durmak gereksizdir, çünkü ahiret yönünden hepsi aynı yola çıkar.
İnsan “mazhar-ı kamil” olarak tanımlayan Bedreddin’e göre, mutlak varlık, en tam ve en mükemmel tecellisini insanda bulur.(5)
Şeyh Bedreddin’e göre cennet ve cehennem, bu dünyadaki iyi ve kötü hareketlerin ruhlardaki acı veya tatlı görünümleridir. İnsanı hakka doğru götüren herşey melek ve rahman; tersine yönelten ve insanın damarlarında dolaşan şehvani güçler ise şeytandır.
Eşitlikçi, paylaşımcı görüşleri
Mizancı Murad’a göre, Şeyh halifeleri aracılığıyla şu görüşleri yayıyordu:
“Allah dünyayı yaratmış, insanlara bahşetmiştir.
Servet ve tarım ürünleri cümlenin müşterek hakkıdır.
İnsanlar eşittir.
Birinin servet toplamalarıyla diğerlerinin ekmeğe bile muhtaç kalmaları ilahi maksada aykırıdır.
Yalnız, nikahlı kadınlardan başka dünyada herşey müşterek olmalı.
Tanrı, kanunlar vaz’etmiş.
Anlardan istifade için de akıl ve iz’an vermiştir.
Kendi aklının muhiti dairesinde herkes ilahi emirleri kabul eder.
Birinin muhiti, i’tikadı diğerininkine benzememek iddiasıyle üzerinde cebir kullanılması, ilahi emirlere ve maktadlarına aykırıdır.
Çünkü, fikir ve vicdan bir ahenk-i tabiat mühsulüdür.
Cebrin tesirinden masündur.
Bunu için islam, hıristiyan, musevi, mecusi hep Tanrı kuludur, birdir, kardaştır. Aralarında muhabbet ve uhuvvet şarttır.
İhtilat ve muhabbetleri sayesinde hak, batıla galebe eder. Hükümet ise zülm ve tagallüb mahsulüdür.
Anın tecavüzlerini hoş görmek, Tanrının maksadına uygun olmayan emirlerine itaat etmek caiz değildir.
İdari hey’et, zaman-ı saadet’te olduğu gibi millet tarafından seçilmelidir.
Saray, saltanat, muharebe, asker hep zulmdür.
Tekkeler, dervişler, ulema O’nlar da zulm ve tagallüb eserleridir.
Herkes hürriyet-i tamme üzre fikir ve meslek-i zatide bulunmalı.
Komşusunun meslek ve mezhebine hürmet etmeli...”(6)
Şeyh, mülkiyette ortaklığını savunuyordu. Bizans Tarihçisi Dukas’a göre Bedreddin, Karaburun dolaylarında köylülere verdiği vaazlarda, “Kadınlar müstesna olmak üzere erzak, elbise, hayvanat ve arazi gibi şeylerin kuffesinin umumun müşterek malı sayılmasını” tavsiye ediyordu.
“Hep bir ağızdan türkü söyleyip
hep beraber sulardan çekmek ağı,
demiri oya gibi işleyip hep beraber,
hep beraber sürebilmek toprağı,
ballı incirleri hep beraber yiyebilmek,
yarin yanağından gayri her şeyde
her yerde
hep beraber!
diyebilmek için”(Nazım Hikmet)
1416 yılıydı, Bedreddin’in baş halifelerinden Börklüce Mustafa Aydın, Torlak Hu Kemal ise Manisa dolaylarında ayaklandı. İznik’ten ayrılan Bedreddin, İsfendiyaroğulları’na sığındı, sonra Sinop üzerinden Kırım’a oradan da Silistre taraflarına geçerek yandaşlarını artırmaya koyuldu. Dervişler, tımarlı sipahiler, medrese öğrencileri, akıncıların yanı sıra devlet ricalinden oluşan önemli bir yandaş kitlesi Bedreddin’ine katıldı.
“Börklüce Mustafa ile Torlak Kemal, Bedreddinin elini öpüp
atlarına binerek biri Aydın biri Manisa taraflarına gittikten
sonra ben de rehberimle konya ellerine doğru yola çıktım
ve bir gün Haymana ovasına ulaştığımızda
Duyduk ki Mustafa huruç eylemiş
Aydın elinde Karaburun'da.
Bedreddinin kelamını söylemiş
köylünün huzurunda.”(Nazım Hikmet)
Bedreddin yandaşlarının büyük bölümünü batıni inançlı Türkmenler oluştursa da Şeyh’in eşitlikçi ve paylaşımcı düşüncesinden etkilenen, Rum, Ermeni, Yahudi ve diğer kesimlerden önemli sayıda katılımcı da bulunuyordu.
Börklüce Mustafa isyanı Karaburun taraflarında başlattı. “Dede Sultan” olarak anılan Börklüce Mustafa'nın üzerine gönderilen İzmir Sancak Beyi Aleksandır, daha sonra gönderilen Saruhan Sancak Beyi Timurtaş Paşazade Ali Bey bozgunu uğradı. Çelebi Mehmed, Başveziri Bayezit Paşa ile oğlu şehzade Murad'ı büyük bir kuvvetle Börklüce’nin üzerine gönderdi.
“Bedreddin yiğitleri şehzade ordusunun karşısına çıktılar.
Dikişssiz ak libaslı
Baş açık
Yalın ayak ve yalın kılıçtılar.
Mubalağa cenk olundu.
Aydının Türk köylüleri,
Sakızlı Rum gemiciler,
Yahudi esnafları,
on bin mulhid yoldaşı Börklüce Mustafanın
dusman ormanına on bin balta gibi daldı.
Bayrakları al, yeşil,
kalkanları kakma, tulgası tunç
saflar
pare pare edildi ama,
boşanan yağmur içinde gün inerken akşama
on binler iki bin kaldı.
.....
on binler verdi sekiz binini..
Yenildiler.”(Nazım Hikmet)
Kendisine Dede Sultan diye hitap edilen ve Şeyh Bedreddin’in baş halifelerinden olan Börklüce Mustafa önderliğindeki Alevi Türkmen zümrelerin isyanı başarısızlıkla sonuçlanmıştı.
“Yenenler, yenilenlerin
dikişsiz ak gömleğine sildiler
kılıçlarının kanını.
Ve hep beraber söylenen bir türkü gibi
hep beraber kardeş elleriyle işlenen toprak
Edirne sarayında damızlanmış atların
eşildi nallarıyla.”(Nazım Hikmet)
Esir alınan yoldaşları, Börklüce’nin gözleri önünde hunharca katledildi. Her biri ölürken "İriş Dede Sultan" diye bağırıyodu. Börklüce ise elleri tahtaya bağlanmış halde bir deve üzerinde şehirde teşhir edildikten sonra öldürüldü.
“Satırı çaldı cellat.
Çıplak boyunlar yarıldı nar gibi
Yeşil bir daldan düşen elmalar gibi
Birbiri ardınca düştü başlar.
Ve her baş düşerken yere
Çarmıhından Mustafa
baktı son defa.
Ve her yere düşen başın
Kılı depremedi:
İriş
dede sultanım iriş!
dedi bir,
başka bir söz demedi..”(Nazım Hikmet)
Manisa taraflarında ayaklanan Torlak Hu Kemal'ın hareketi de kanlı biçimde bastırıldı.
Deliorman’da çadırında uykudayken yakalanan Şeyh Bedreddin, Serez’e götürülerek, ulemadan oluşan bir mahkemenin önüne çıkarıldı. Bedreddin “Yere saplı bir kılıç gibi dimdik” duruyordu. Yargılama sonucunda heyetin başında bulunan Mevlana Haydar Acemi, Bedreddin için “malı haram, kanı helal” şeklinde fetva verdi. Serez çarşısı içinde bir idam sehpası hazırlandı. Şeyh’i, zindandan çıkararak idam edileceği yere getirdiler. Müritleri biraz geride, yaşlı gözlerle şeyhlerini izliyorlardı. Şeyh, dervişlerinden Mecnun'u yanına çağırarak vasiyette bulundu, sonra müritlerine doğru baktı. Yüzünde ulvi bir tebessüm belirdi. Deve yününden dokunmuş ipi cellada uzattı. Şeyh, 1420 yılında bu iple (tığ-ı bent) idam edildi. Şeyh Bedreddin'in bedeni bir gece darağacında kaldı.
“Yagmur çiseliyor,
korkarak
yavaş sesle
bir ihanet konuşması gibi.
Yağmur çiseliyor,
beyaz ve çıplak murted ayaklarının
ıslak ve karanlık toprağın üstünde koşması gibi.
Yağmur çiseliyor
Serezin esnaf çarşısında,
bir bakırcı dükkanının karşısında.
Bedreddinim bir agaca asılı.
Yağmur çiseliyor,
Gecenin geç ve yıldızsız bir saatidir.
Ve yağmurda ıslanan
yapraksız bir dalda sallanan şeyhimin
çırılçıplak etidir.
Yağmur çiseliyor,
Serez çarşısı dilsiz,
Serez çarşısı kör.
Havada konuşmamanın, görmemenin kahrolası hüznü
Ve Serez çarşısı kapatmış elleriyle yüzünü.
Yağmur çiseliyor”(Nazım Hikmet)
DİPNOTLAR:
(1) İsmail Hakkı Uzunçarşılı, "Mehmed I" md., İ.A., c.VII, ss.496-506; Wittek, agy, ss.63-64.
(2) Shaw, agy, s.69; Murat Özyüksel, Feodalite ve Osmanlı Toplumu, 2.b., Bursa, 1993, s.89.
(3) Musa Çelebi'nin yenilmesinde, Balkan devletlerinin ve Bizans'ın da Mehmed Çelebi'ye destek vermesinin de önemli rolü olmuştur.İnalcık, Türkler (Osmanlılar) md., s.294.
(4) M. Şerefeddin Yaltkaya, "Bedreddin Simavi"md., İ.A., c.II, s.444; Abdülbaki Gölpınarlı-İsmet Sungurbey, Simavna Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin, İst., 1966, ss.2-11.
(5)Hilmi Ziya Ülken, İslam Düşüncesi, İst., 1946, s.195-196
(6)Ali Yaman, “Simavna Kadısıoğlu Şeyh Bedreddin”, İ.Ü. doktora programı ödev çalışması, 1997
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder