Paris’teki “Bastille” zindanı, müstebit Burbon’ların muhaliflerini, yazarları, bilim adamlarını tıktıkları zindandı. İçeridekiler, yıllarca orada unutulmuşlardı. 14 Temmuz 1789’da, Burbon hanedanını yıkan ve Cumhuriyeti kuran Fransız İhtilali, bu zindanın halk tarafından basılmasıyla başladı... İçeridekiler “kurtuldular”, ama ne kadar eziyet çektikten sonra... Ölenler de öldükleriyle kalmışlardı!..
Ben şimdi 14 Temmuz günü, Fransızlar “Bastille” gününü kutlarlarken, Silivri ve Hasdal’ı ve oralarda aylardır, yıllardır yatan ve hatta unutulanları hatırladım. 500 gündür Silivri’de tutuklu olan, Mustafa Balbay’ı düşündüm; tutukluluk süresi, adalet sınırlarını, AİHM normlarını çoktan aşan, telefondaki sesine, dertleşmemize hasret kaldığım sevgili dostum meslektaşım Balbay’ı! Ve adları bende mahfuz fakat sayılarını unuttuğum diğerlerini, meslektaşlarımı, Dr. Mehmet Haberal’ı, Tuncay Özkan’ı, Doğu Perinçek’i ve hâlâ oradaysa, Sevgi Erenerol’u! Buradan hepsine sabırlar diliyorum ve inanın, şu sırada aralarında bulunamamanın üzüntüsü ve mahcubiyeti içindeyim.
Ve tabii günümüzün Bastille’lerinde yatan askerleri de anıyorum... Bunlardan birinin, Jandarma Kıdemli Albay Atilla Uğur’un, “Silivri Cezaevi” nden, Ruhat Mengi’ye gönderdiği mektup içimi dağladı... Bu mektubu okumak lazım; sadece kahraman bir Türk subayının feryadı olduğu için değil. Bu subayın APO’yu sorguya çekerken, eşkıya başının söylediklerinin, bugünkü gelişmelere nasıl ışık tuttuğunu görmek için.
APO’yu teslim alan timin komutanı emekli Korgeneral Engin Alan, Kardak’a çıkanlar da, bağrıma hançerler gibi saplı! “Taşların” çoğu bağlı, köpekler saldırıyor!
Türkiye tatilde
Ve bu sırada, halkımız fütursuzca, güney kıyılarda tatil yapıyor güneşleniyor ve gençlerimiz Boğaz kıyılarında rock müziği ile coşuyorlar... 21. yüzyıl Türkiye’sinde, 18.yüzyıl Bastille trajedisi yaşanıyormuş, kimin umurunda!
1789’a kadar Burbonlar Bastille’e muhaliflerini tıkıyorlardı ama onları ve sayılarını unutmuşlardı... Bugün Cumhurbaşkanı Gül, Ergenekon zindanlarını görmezlikten geliyor. Ve Balbay’ın mektubunu okumuş olsa bile aldırış etmiyor! Bu sırada da, “Başbakan” Erdoğan her uzatılan mikrofona, her kameraya, güllük gülistanlık Türkiye’den söz ediyor. “Analığın” ulviliğinden, çocuk yetiştirmenin öneminden söz ediyor. “Taş atan çocukları” kurtaracak! Ya orada şehit olanların, anaları ve çocukları? Ve Başbakan “açılımında” ısrarlı; bir tarafta güncel Bastille’ler diğer tarafta “demokratik” açılım!
Bu durumlara; bu çelişkilere, bu korku imparatorluğuna onlar, özellikle Cumhurun başı değilse, kim son verecek? Allah’a mı kaldı? Yoksa geciken ve sonu görünmeyen adalete mi?
Geç kalan onur
Ben, şahsen 27 Mayıs Darbesinden sonra çok eziyet çektim, kişisel zararlara uğradım, hayatım kaydı yerine oturtmak güç oldu... Yassıada zindanında, aylarca hapis yatmak azaptı. Yargılanırken çok zorlandım. Arkadaşlarım, çok daha zorlandılar hakaretlere maruz kaldılar! Ama şimdi, geriye bakınca bu süreden ve şerefli insanlarla birlikte çektiklerimden dolayı, iftihar duyuyorum! Eminim, yıllarca sonra, bu “Korku İmparatorluğu” da yıkıldıktan sonra ve sorumluları enkaz altında kalınca, Silivri-Hasdal vb.. hapishanelerinde yatanlar ve yakınları da, “Ergenekon Mağduru” olmanın, onurunu, şeref madalyaları gibi göğüslerinde ve omuzlarında taşıyacaklar. Onları bu durumlara düşürenleri de Allah’a havale edeceklerdir! Yassıada’daki yargıç ve savcıların adlarını kim hatırlar? Ancak yaptıklarının derin izleri, ayıbı, kamu vicdanında kaldı.
Son bir uyarı: Ey halkım, eğer referandumda da ambale olup, Erdoğan’ın “ambalajına” EVET demek gafletinde bulunursanız, bilin ki yaşanan bu trajedilerin, “Korku İmparatorluğunun” devamına ve bildiğimiz anlamda, Atatürk Cumhuriyetinin bitirilmesine, “Evet” diyeceksiniz!
AMENTÜ: Ambalaja “Hayır”. AKP iktidarı yıkılmalı. T.C. yaşamalı!
altemur kılıç
ne güzel de yazmış yazarımız umarım halkımız bir nebze olsun herşeyin farkındadırr tehlike çanları çalıyor ?henüz vakit varken dur demek lazım...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder