Türk ordusu yapmış olduğu mücadeleler sonucunda Girit’te bazı kaleleri
işgal etmiş ve yeni büyük başarılar kazanmak için 1645 yılının
sonbaharında Hanya’ya çıkmış ve tepeleri işgal etmeyi başarmıştı. Bu
bölgelerdeki köylüler kendi hallerinde hatta eğlence içinde idiler.
Türklere karşı kesinlikle gelmiyor daha çok sevinç içindeydiler. Çünkü
bunlar yerli halk idi ve Venediklilerden çok çekmişler ve artık
Türklerin sonsuz adaletine ve koruyuculuğuna inanıyorlardı.
Türk ordusu artık tedbiri elden bırakmıyor, Venediklilerin bir oyununa ve hilesine düşmemek için Hanya Ovasında esir edilenleri vakit kaybetmeden Başkomutanlık karargahına gönderiyorlardı. Özellikle Yusuf Paşa burada yapmış olduğu savaşlarda Türk adaletinin bir temsilcisi gibi de halka iyi muamele etmekteydi. Örneğin Hanya Ovasındaki köyler yağma edilmiş, fakat kimse kılıçtan geçirilmemiştir. Halbuki o devirlerde kan’a kan alınırdı. Başkomutan Yusuf Paşa, Girit köylülerinin Türk askerlerine karşı koymadan teslim olduklarını öğrenince görevleri başında bulunan komutanlara yerli halka fazla kötü muamele yapılmaması ve bu halkın savaş esiri olmadığını özellikle belirtmiştir.
Venediklilerin Hanya komutanı Novagiero, Türk ordusunun yapmış olduğu tüm saldırılarını geri püskürtüyordu. Bu çetin geçen mücadelelerden birinde Yusuf Paşa askerini savaşa daha iyi motive etmek amacıyla askerlerin arasına girdiği bir sırada kaleden atılan bir top güllesi yere düşmüş ve Rumeli sipahilerinden beş eri şehit ettiği bir sırada çok yakınında bulunan Yusuf Paşanın üstü şehit kanı ile bulanmış olduğundan paşanın şehit olduğu düşüncesi ile askerler arasında panik oluşmuş ve Türk askerlerinin geri çekilmesini yine Yusuf Paşa ölmediğini sadece üstündekilerin şehit kanı olduğunu ve zaferin Türk ordusunda olacağını haykırmasıyla durdurmuştu. Bu olay Türk askerlerine yeni bir cesaret kaynağı olmuştu. Bu sıralarda Suda limanında bulunan ve Venedik gemilerinden çıkan bin kadar asker Türk ordusuna karşı hücuma geçti. Dukakin Ali Bey, 300 serdengeçti ile bu bin kişinin üzerine yürümesiyle ön safta bulunan Venediklileri kılıçtan geçirdi. Buna rağmen Venedikliler çok cesur savaşıyorlardı. Ancak Türk Ordusu da ne pahasına olursa olsun yılmıyor ve Hanya’yı teslim almak istiyordu.
Türkler, Venedik kalelerine yaklaşmak için yer altından tüneller kazmaktaydı. Venediklilerde Türk ordusunu gafil avlamak amacıyla aynı yolu seçmişti. Bir gün iki taraf bu tünellerde karşılaşmıştılar ve zafer Türklerde kaldı.
Hanya’nın muhasarası tam 54 gün sürmüş, alay beyi Mustafa Bey, Alaca Hisar Beyi Mahmut Bey, Serdengeçti Ağası Yusuf Ağa, Yeniçeri Serdengeçti Ağası Deli Kurt, Köstendil Beyi Kaya Bey gibi kahramanlar şehit düşmüşler, Yanya mirlivası Arslan Paşa ve daha pek çok komutan yaralanmıştı. Venedikliler hala sarsılmadan karşı duruyorlardı. Bütün askerler ve komutanlar muhasaradan vazgeçileceği düşüncesindeydi. Bunu önceden sezen başkomutan Yusuf Paşa bütün komutanları bir hendek içinde topladıktan sonra onlara, göstermiş oldukları yiğitlik ve kahramanlıklarından dolayı teşekkür etti ve onlardan son kez top yekün hücum yapmalarını istedi. Ayrıca Hanya’nın daha fazla dayanacak gücü kalmadığını zaferin kendilerinde kalacağını komutanlarına inandırmayı başardı.
19 Ağustos Cumartesi günü başkomutanlık karargahında hücum hazırlıkları devam ederken, Hanya kalesinde beyaz bayrak dalgalanmaya başlamıştı. Tam 54 gün teslim olmamak için geceli gündüzlü çarpışan Hanya kalesindeki Venedikliler çok zahiyyat vermişler, son ümitleri de yok olduktan sonra teslim olmak mecburiyetinde kalmışlardı.
Venedikliler kale burçlarına beyaz bayrağı çektikten sonra ihtiyar bir Venedikli elçiyi Türk ordusuna göndermişlerdi. İhtiyar, Rumeli Beyler Beyi Hasan Paşadan canlarına dokunulmaması için “aman” verdiğiniz takdirde hiçbir karşı direniş gösterilmeden teslim olacaklarını paşaya bildirdi. Paşa da: “Teslim olanlar, bize emanettir. Emanetlerin mal ve canları emniyette olur.””dedi.
İhtiyar Venedikli diz çöküp, Hasan Paşanın eteklerinden öptükten sonra yanında iki Türk subayı ile geri döndü. Fethin ikinci gününde, iki sıra olmuş Türk askerlerinin önünden çoluk çocuklarıyla geçen Venedikliler, kendilerini Kandiye Kalesine götürecek Türk kadırgalarına biniyorlardı. Öte yandan baş komutan silahtar Yusuf Paşa, Giritli halka din ve mezhep ayrımı gözetmeden kendi evlerinde ve işlerinin başında yaşayabileceklerini bildirmişti. Giritlilerde Türk idaresinin bu davranışı karşısında oldukça memnun olmuşlar ve “kurtulduk bu canavar
Venediklilerden!” diye bağırıyorlardı.
Bir Türk geleneği olarak da feth edilen şehir ve kalelerde lüzum görülen kiliseler camiye çevrilmiş ve ilk ezan okunup namaz kılındıktan sonra, Sen-Nicoles Kilisesi Sultan İbrahim adına “Hünkar Cami”, San- Franscesko Kilisesi Serdar adına “Yusuf Paşa Cami”, San-Sava Kilisesi Serdar Muavini Koca Musa Paşa adına “Musa Paşa Cami”sine çevrilmiştir.
Silahdarlıktan Kaptan-ı Deryalığa terfi ettirilen Yusuf Paşa kumandasındaki Osmanlı ordusu Girit’te Hanya kalesini 54 gün süren bir kuşatmadan sonra Hicri 1055-Miladi 1645 yılında feth etmeyi başardı.(24) Öte yandan Hanya’nın feth edildiği haberini İstanbul’a bildirmek için kapıcılar Kethudası Hüseyin Ağaya gönderildi. Haberi alan Sultan İbrahim son derece sevinmiş ve İstanbul tarihi günlerinden birini yaşamıştır. Girit uğrunda şehit olanlar için dualar edildiği gibi gaziler içinde destanlar düzülmüştür. Yusuf Paşa 20 Kasım 1645 yılında Serdar-ı Ekrem olarak iki kadırgası ile İstanbul’a gelmiş ve doğruca padişahın huzuruna çıkıp etek öptükten sonra, zaferi birde kendisi müjdelemiştir. Padişahta Yusuf Paşaya iltifatlarda bulundu ve tebrik etti.
Öte yandan Girit seferine pek taraftar olmayan Sadrazam Semin Mehmet Paşa, Yusuf Paşayı bu başarısından ve yerine geçeceğinden dolayı onu kıskanmıştı. Bu yüzden de padişahı Yusuf Paşanın Girit’te pek çok ganimet elde ettiğini ama İstanbul’a hiçbir şey getirmediği yolundaki telkinleriyle devamlı kışkırttı.Evliya Çelebi'nin de bahsettiği gibi paşaya karşı büyük bir karalama kampanyası başlatıldı.Hanya'dan altın bir direk aldığı padişaha anlatıldı oysa ki altın direk değil renkli bir sütun alınmıştı hanya'dan ama Sultan İbrahim kriz geçirdiği bir dönemde de tarihin ibret sayfalarında Dürüst ve Cesur bir Komutan olan Yusuf Paşanın idam fermanını çıkarmıştır. Girit’te büyük başarı göstererek “Hanya Fatihi” olarak tarih sayfalarında kalacak olan Yusuf Paşa, İstanbul’a gelişinin iki ay gibi süreden sonra idam edilmiştir. Sultan İbrahim yaptığına daha sonraları çok pişman olmuştur çünkü:Hanya'dan getirilen altın bir sütun değil dediğimiz gibi sarı renklibir direktir.Sultan pişman olmasına olmuştur ancak Evliya Çelebi'nin dediği gibi ba'de harabü'l Basra'dır.Yaniiş işten geçmiştir.(İstanbul'da Yeni Cami'de bu sarı sütun görülebilir)
Girit’in fethi Osmanlı devletine çok pahalıya mal olmuştu. Başlangıçta elde edilen bu başarılar büyük ümit verdi. Ancak Venedik’in Çanakkale Boğazını ablukaya alması ve Osmanlı Devletinin Girit’e kuvvet göndermesine engel olmasından dolayı savaş uzamıştır. Lakin bozca ve Limni adalarını zapteden ve Çanakkale Boğazı’nı abluka altına alan Venedikliler, denizlerde kazandıkları bu üstünlüklere rağmen Osmanlı Devletini, ne Girit adasının fethinden vazgeçirmeye, nede güç bir durumda bulunan Girit’teki Türk kuvvetlerinin diğer kaleleri teker teker almasına engel olabildiler.
alıntıdır.eklemeler hariç.
Türk ordusu artık tedbiri elden bırakmıyor, Venediklilerin bir oyununa ve hilesine düşmemek için Hanya Ovasında esir edilenleri vakit kaybetmeden Başkomutanlık karargahına gönderiyorlardı. Özellikle Yusuf Paşa burada yapmış olduğu savaşlarda Türk adaletinin bir temsilcisi gibi de halka iyi muamele etmekteydi. Örneğin Hanya Ovasındaki köyler yağma edilmiş, fakat kimse kılıçtan geçirilmemiştir. Halbuki o devirlerde kan’a kan alınırdı. Başkomutan Yusuf Paşa, Girit köylülerinin Türk askerlerine karşı koymadan teslim olduklarını öğrenince görevleri başında bulunan komutanlara yerli halka fazla kötü muamele yapılmaması ve bu halkın savaş esiri olmadığını özellikle belirtmiştir.
Venediklilerin Hanya komutanı Novagiero, Türk ordusunun yapmış olduğu tüm saldırılarını geri püskürtüyordu. Bu çetin geçen mücadelelerden birinde Yusuf Paşa askerini savaşa daha iyi motive etmek amacıyla askerlerin arasına girdiği bir sırada kaleden atılan bir top güllesi yere düşmüş ve Rumeli sipahilerinden beş eri şehit ettiği bir sırada çok yakınında bulunan Yusuf Paşanın üstü şehit kanı ile bulanmış olduğundan paşanın şehit olduğu düşüncesi ile askerler arasında panik oluşmuş ve Türk askerlerinin geri çekilmesini yine Yusuf Paşa ölmediğini sadece üstündekilerin şehit kanı olduğunu ve zaferin Türk ordusunda olacağını haykırmasıyla durdurmuştu. Bu olay Türk askerlerine yeni bir cesaret kaynağı olmuştu. Bu sıralarda Suda limanında bulunan ve Venedik gemilerinden çıkan bin kadar asker Türk ordusuna karşı hücuma geçti. Dukakin Ali Bey, 300 serdengeçti ile bu bin kişinin üzerine yürümesiyle ön safta bulunan Venediklileri kılıçtan geçirdi. Buna rağmen Venedikliler çok cesur savaşıyorlardı. Ancak Türk Ordusu da ne pahasına olursa olsun yılmıyor ve Hanya’yı teslim almak istiyordu.
Türkler, Venedik kalelerine yaklaşmak için yer altından tüneller kazmaktaydı. Venediklilerde Türk ordusunu gafil avlamak amacıyla aynı yolu seçmişti. Bir gün iki taraf bu tünellerde karşılaşmıştılar ve zafer Türklerde kaldı.
Hanya’nın muhasarası tam 54 gün sürmüş, alay beyi Mustafa Bey, Alaca Hisar Beyi Mahmut Bey, Serdengeçti Ağası Yusuf Ağa, Yeniçeri Serdengeçti Ağası Deli Kurt, Köstendil Beyi Kaya Bey gibi kahramanlar şehit düşmüşler, Yanya mirlivası Arslan Paşa ve daha pek çok komutan yaralanmıştı. Venedikliler hala sarsılmadan karşı duruyorlardı. Bütün askerler ve komutanlar muhasaradan vazgeçileceği düşüncesindeydi. Bunu önceden sezen başkomutan Yusuf Paşa bütün komutanları bir hendek içinde topladıktan sonra onlara, göstermiş oldukları yiğitlik ve kahramanlıklarından dolayı teşekkür etti ve onlardan son kez top yekün hücum yapmalarını istedi. Ayrıca Hanya’nın daha fazla dayanacak gücü kalmadığını zaferin kendilerinde kalacağını komutanlarına inandırmayı başardı.
19 Ağustos Cumartesi günü başkomutanlık karargahında hücum hazırlıkları devam ederken, Hanya kalesinde beyaz bayrak dalgalanmaya başlamıştı. Tam 54 gün teslim olmamak için geceli gündüzlü çarpışan Hanya kalesindeki Venedikliler çok zahiyyat vermişler, son ümitleri de yok olduktan sonra teslim olmak mecburiyetinde kalmışlardı.
Venedikliler kale burçlarına beyaz bayrağı çektikten sonra ihtiyar bir Venedikli elçiyi Türk ordusuna göndermişlerdi. İhtiyar, Rumeli Beyler Beyi Hasan Paşadan canlarına dokunulmaması için “aman” verdiğiniz takdirde hiçbir karşı direniş gösterilmeden teslim olacaklarını paşaya bildirdi. Paşa da: “Teslim olanlar, bize emanettir. Emanetlerin mal ve canları emniyette olur.””dedi.
İhtiyar Venedikli diz çöküp, Hasan Paşanın eteklerinden öptükten sonra yanında iki Türk subayı ile geri döndü. Fethin ikinci gününde, iki sıra olmuş Türk askerlerinin önünden çoluk çocuklarıyla geçen Venedikliler, kendilerini Kandiye Kalesine götürecek Türk kadırgalarına biniyorlardı. Öte yandan baş komutan silahtar Yusuf Paşa, Giritli halka din ve mezhep ayrımı gözetmeden kendi evlerinde ve işlerinin başında yaşayabileceklerini bildirmişti. Giritlilerde Türk idaresinin bu davranışı karşısında oldukça memnun olmuşlar ve “kurtulduk bu canavar
Venediklilerden!” diye bağırıyorlardı.
Bir Türk geleneği olarak da feth edilen şehir ve kalelerde lüzum görülen kiliseler camiye çevrilmiş ve ilk ezan okunup namaz kılındıktan sonra, Sen-Nicoles Kilisesi Sultan İbrahim adına “Hünkar Cami”, San- Franscesko Kilisesi Serdar adına “Yusuf Paşa Cami”, San-Sava Kilisesi Serdar Muavini Koca Musa Paşa adına “Musa Paşa Cami”sine çevrilmiştir.
Silahdarlıktan Kaptan-ı Deryalığa terfi ettirilen Yusuf Paşa kumandasındaki Osmanlı ordusu Girit’te Hanya kalesini 54 gün süren bir kuşatmadan sonra Hicri 1055-Miladi 1645 yılında feth etmeyi başardı.(24) Öte yandan Hanya’nın feth edildiği haberini İstanbul’a bildirmek için kapıcılar Kethudası Hüseyin Ağaya gönderildi. Haberi alan Sultan İbrahim son derece sevinmiş ve İstanbul tarihi günlerinden birini yaşamıştır. Girit uğrunda şehit olanlar için dualar edildiği gibi gaziler içinde destanlar düzülmüştür. Yusuf Paşa 20 Kasım 1645 yılında Serdar-ı Ekrem olarak iki kadırgası ile İstanbul’a gelmiş ve doğruca padişahın huzuruna çıkıp etek öptükten sonra, zaferi birde kendisi müjdelemiştir. Padişahta Yusuf Paşaya iltifatlarda bulundu ve tebrik etti.
Öte yandan Girit seferine pek taraftar olmayan Sadrazam Semin Mehmet Paşa, Yusuf Paşayı bu başarısından ve yerine geçeceğinden dolayı onu kıskanmıştı. Bu yüzden de padişahı Yusuf Paşanın Girit’te pek çok ganimet elde ettiğini ama İstanbul’a hiçbir şey getirmediği yolundaki telkinleriyle devamlı kışkırttı.Evliya Çelebi'nin de bahsettiği gibi paşaya karşı büyük bir karalama kampanyası başlatıldı.Hanya'dan altın bir direk aldığı padişaha anlatıldı oysa ki altın direk değil renkli bir sütun alınmıştı hanya'dan ama Sultan İbrahim kriz geçirdiği bir dönemde de tarihin ibret sayfalarında Dürüst ve Cesur bir Komutan olan Yusuf Paşanın idam fermanını çıkarmıştır. Girit’te büyük başarı göstererek “Hanya Fatihi” olarak tarih sayfalarında kalacak olan Yusuf Paşa, İstanbul’a gelişinin iki ay gibi süreden sonra idam edilmiştir. Sultan İbrahim yaptığına daha sonraları çok pişman olmuştur çünkü:Hanya'dan getirilen altın bir sütun değil dediğimiz gibi sarı renklibir direktir.Sultan pişman olmasına olmuştur ancak Evliya Çelebi'nin dediği gibi ba'de harabü'l Basra'dır.Yaniiş işten geçmiştir.(İstanbul'da Yeni Cami'de bu sarı sütun görülebilir)
Girit’in fethi Osmanlı devletine çok pahalıya mal olmuştu. Başlangıçta elde edilen bu başarılar büyük ümit verdi. Ancak Venedik’in Çanakkale Boğazını ablukaya alması ve Osmanlı Devletinin Girit’e kuvvet göndermesine engel olmasından dolayı savaş uzamıştır. Lakin bozca ve Limni adalarını zapteden ve Çanakkale Boğazı’nı abluka altına alan Venedikliler, denizlerde kazandıkları bu üstünlüklere rağmen Osmanlı Devletini, ne Girit adasının fethinden vazgeçirmeye, nede güç bir durumda bulunan Girit’teki Türk kuvvetlerinin diğer kaleleri teker teker almasına engel olabildiler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder