Cenazeye katılanlar, son yolculuğuna uğurlamaya geldikleri Sezar’ın tabuttan kalkıp, bir tarafından diğerine döndüğünü görünce korkudan küçük dillerini yutarlar! Çok sevdikleri liderleri, bedenindeki yirmi üç bıçak darbesine rağmen gözleri önünde bir anlık dirilmiştir!..
Sezar’ı öldüren suikastçılara karşı halkı ayaklandırmak isteyen Antonius, Roma İmparatoru’nun bir mumyasını yaptırmış ve bir otomatla onu hareket ettirmiştir. Sezar’ın cenaze merasiminde yaşanılan bu olay, tarihte bilinen, insan şeklindeki ilk otomat örneklerinden biridir. 1206 yılında Diyarbakır’da El-Cezeri tarafından yazılan “Kitab el-Hiyel” adlı eserde de insan şeklinde otomatların nasıl yapıldığı ve çalıştığı anlatılır. İlk yazıldığı halinin kayıp olduğu bu eserin, Topkapı Sarayı’ndaki III. Ahmet Kütüphanesi’nde bulunan kopyası, kitabın basımıyla aynı tarihli olup, Osman el-Haskefi tarafından yazılmıştır.
Fırat ile Dicle arasındaki bölgeye Araplar “ada” anlamına gelen “El-Cezire” derler. İnsan şekilli otomatları tasarlayan El-Cezeri’nin tam adı da, Bedi’üz zaman Ebu’l İzz İsmail ibn el-Rezzaz el-Cezeri’dir. Su saatleri, otomatlar, su kaldırma düzenekleri tasarlayan El-Cezeri’nin kitabında hareket eden pek çok insan figürü dikkat çekicidir: Birbirine şerbet ikram eden iki şeyh, abdest suyu döken çocuk, ellerindeki kâselere içki dolduran insanların olduğu “saki kayığı” ve fil üstünde yolculuk yapan adam
El-Cezeri’nin hareket eden insan otomatlarından yalnızca birkaçıdır.
Hem hareket eden, hem de düşünen insan otomatını yapmayı başaran ise Wolfgang Ritter von Kempelen adlı Macar asıllı bir mekanikçidir. Kempelen’in 1769 yılında gerçekleştirdiği insan otomatı, bir masaya oturmuş ve karşısındakiyle satranç oynayan bir adamdır! Başı dönen, gözleri oynayan, bir eliyle ucuna sigara takılı uzun çubuğu tutan, öteki eliyle de taşların yerini değiştiren otomat, rakibin şahını tehdit edecek bir hamle yaptığında ses de çıkarmaktadır! Kempelen, Viyana’da, İmparatoriçe Maria Theresia’nın desteğiyle yaptığı otomatına “Satranç Oynayan Türk” adını vermiştir.
Dünyanın ilk hareket eden ve daha da önemlisi düşünen adam otomatı Büyük Frederich ile satranç oynar ve Prusya Kralı’nı herkesin gözü önünde bir güzel yener! Yendiği sadece Büyük Frederich olsa iyi!..
Robot Türk, satranç oyununda hiç yenilmemiş olan Napoleon Bonapart’ı da mat etmeyi başarır. Oyuna başlamadan önce, Satranç Oynayan Türk’ün kapakları ve çekmeceleri açılarak, çarklardan oluşan mekanizması tüm izleyicilere gösterilir. İnsanlık tarihinin en çok konuşulan ve en uzun süreli ilgi uyandıran otomatını görenler arasında ünlü yazar Goethe de vardır. Kempelen’in otomatı 1820’de Amerika’ya gönderilir. Makineye hayran olup, hakkında yazı yazanlardan biri de Edgar Allen Poe’dur...
Satranç Oynayan Türk’ün şöhreti tüm dünyayı sarar... Ne var ki, bir gün Johann Allgaier adlı biri çıkar ortaya!.. Allgaier, makinenin içinde kendisinin olduğunu, bir ayna sayesinde oturduğu yerin görülmediğini açıklar. Kempeler’in aslında bir sihirbaz olduğuna herkes inanır. Bunun da nedeni, Allgaier’in iki bacağı da kesik bir cüce oluşudur! Satranç Oynayan Türk’ü görmek isteyenler yine de sergilendiği fuarlara akın ederler. Ta ki, kimi kaynaklara göre Philadelphia, kimilerine göre de Chicago’daki bir yangında Satranç Oynayan Türk kül olana kadar...
Çekoslavak yazar Karel Capek, 1920 yılında kaleme aldığı “Evrensel Yapay İnsanlar Fabrikası” adlı tiyatro eserinde, insan şeklindeki otomatlara “robot” adını verir. O günden beri de hareket eden insan görünümlü makineler bu adla anılır. Hepimizin bildiği Oz Büyücüsü adlı masalda insan şeklindeki adama robot değil de, “teneke adam” denilmesinin nedeni, eserin L. Frank Baum tarafından 1900 yılında yazılmış olmasıdır.
Capek’in tüm dillere armağan ettiği “robot” sözcüğü için on yedi yaşında şiir yazan bir şair, bu şiirini yazıldığı 1942 yılından tam 63 yıl sonra, 2005 yılında yayınlanan 3. şiir kitabında sunar okurlarına. Kitabın önsözünde de, “yirminci yüzyılda Robot’u da ilgilendiren başlıca neler olmuş bunları anımsamakta yarar var” diyerek alt alta sıraladığı bilgilerden bazıları şunlardır: “Mekanik robota androit yani düşünen robot boyutu da ve biyonik adam türleri de eklenmiştir... Aya gidilmiştir, gezegenlere de ulaşılmaya başlanmıştır, uzayda elde edilen olanaklar şimdilik dünya için bazı yararlar sağlasa da çok geçmeden bunlar dünyadaki hedeflere karşı saldırı üsleri olarak kullanılabilecektir...”
Dört bölümden oluşan “Robot” şiirinden bir kıta okuyalım:
“istediğini öldür /
lüzum yok düşünmene cehennemlerde yanışı /
ürkme hayattaki acılardan bile /
voltlarla ölçülüdür/
bir robotun acıya dayanışı”.
Bülent Ecevit’tir şairin adı!.. Kıbrıs’a yapılan askeri harekâtla ünlenecek ve “Karaoğlan” olarak bilinecek olan Bülent Ecevit, robot için şiir yazdığında on yedi yaşındadır... Ne gariptir ki, uzayda elde edilen olanakların ileride dünyaya saldırı üsleri olmasından endişe duyan Ecevit’in, Başbakan olduğu 21. hükümet döneminde Kıbrıs Barış Harekâtı yapılırken, Âşık Reyhani bir şiirinde şöyle seslenecektir:
“Boş kavgayı terk edelim /
İlim yolunu güdelim /
Aya beraber gidelim /
Çağdaş yoldaş dünyasında”.
Kıbrıs Barış Harekâtı’nın gerçekleştiği 20 Temmuz 1974, insanın Ay’a adım attığı günün 5. yıldönümüdür!.. 2000’li yıllara gelindiğinde bile Türkiye ve Yunanistan, Ege Denizi’nde, tıpkı Ay gibi üstünde hayatın olmadığı küçük adacıklara bayrak dikme yarışını sürdürmekten vazgeçmeyeceklerdir!
kaynak:sunay akın(ay hırsızı kitabı)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder