XIII. asırda Anadolu topraklarında kurulan ve Hacı Bektaş-ı Velî (ö. 669/1270-71)’ye nispet edilen Bektaşîlik, Girit’te ilk görülen tarîkatlardan birisidir. 1065/1667 yılında Girit’in fethi sırasında orduda bulunan Bektaşî kafilesinin başında Horasanî-zâde Derviş Ali Dede adında bir halîfenin bulunduğu bilinmektedir.
Şöyle ki Girit fethedilmek istenirken çeşitli yerlerde gönüllü birlikler toplanır. Bu sefere katılmak için Hacıbektaş’taki Pirevi dervişleri de gönüllü birlik oluştururlar ve “Bektâşî Yoksulları Kâfilesi” adıyla sefere katılır, önemli görevler yaparlar. Gönüllü birliği Pirevi postunda bulunan Dimetokalı Vahdetî Dede hazırlar. Horasanlı Derviş Ali Dede’yi halîfesi olarak gönüllü birliğin başına getirir. Ali Dede, onun adına gittikleri yörede Bektâşîliği örgütleme, kurumlar açma, mürşid ve babalar tayin etme yetkisine sahiptir. 1645’lerde İstanbul’da genel orduya birliğiyle birlikte katılarak Girit’e gidilir. Girit’in alınması yirmi beş yıl sürer. Derviş Ali Dede, bütün hareketlere katılır. “Bektâşî Yoksulları Kâfilesi” savaşın sonuna dek orduda kalır, çoğu şehid olurlar. Bu topraklarda şehid olan Bektâşî gönüllü birliği üyelerinden Gazi Mustafa, Gazi Barbuş, Gazi Cafer, Ali Evliyâ ve Ali Emir’lerin yatırları sonraki kuşaklar için ziyâret yerleri olmuştur.
Bu alperen ruhlu Bektaşî halîfesi Derviş Ali Dede, savaş zamanında ordunun karargâh kurduğu Pedaya kazası yakınlarındaki Vani Köyü’nde geçici bir dergâh kurarak adada âyine başlamıştır (1057/1647). Vani Köyü zamanla “Dedeler Köyü” adını almış ve kayıtlara da bu adla geçmiştir. Kandiye’nin alınması üzerine buraya geçilerek, tekke Kandiye’de açılmış, Dedeler Köyü Dergâhı da açık tutulmuş, derviş bırakılmış ve çerağ uyandırılması sürdürülmüştür. Daha sonraları Dedeler Köyü Horasanlı Dergâhı’nın temliği olmuştur.
Girit fethinde ordunun başında bulunan Serdar-ı Ekrem (Başkomutan) Gâzi Deli Hüseyin Paşa, yine Derviş Ali Dede adına Kandiye yakınlarında “Horasanlı” diye meşhûr olan büyük bir dergâh binâ ettirmiştir. Bütün giderlerini kendisi karşılamıştır. Tekke 1060/1670 yılı Ramazanı’nda açılmış ve postuna Derviş Ali Dede oturmuş, çerağ uyarmış, gülbank çekmiş, taliplere nasip vermeye başlamıştır. Horasanlı Tekkesi, Gazi Hüseyin Paşa’nın “hayrâtı” olduğu için bazı kayıtlarda “Hüseyin Paşa Tekkesi” olarak da geçmektedir. Bazı kayıtlarda da adı “Kemer Tekkesi”dir. Gazi Hüseyin Paşa da Derviş Ali Dede’ye bağlanmış, sohbetlerine katılmış ve gittiği yerlere beraberinde götürmüştür. Köprülü Fâzıl Ahmed Paşa’nın bile Derviş Ali Dede’ye ilgisi ve saygısı vardır. Nitekim Ahmed Paşa Kandiye’den ayrılırken bizzat dergâha giderek vedalaşmıştır.
Hasluck’un verdiği bilgiye göre, Kandiye’deki dergâh şehrin kırkbeş dakika kuzeyindeki anayol üzerinde Knossos mevkii ile Forteça (Fortezza) köyü arasındaydı. Kandiye’nin sukûtu tarihi olan 1669’dan önce Horasanlı Ali Dede nâmıyla meşhûr ve burada medfûn bulunan bir azîz tarafından 1650’de19 tesis edilmiştir. Halîfe nâmını taşıyan bugünkü muhterem şeyh Kolonya’lı bir Arnavut’tur ve evlenmemiştir. Selefi ise evliydi ve vefâtında yerine evli olmayan birinin geçirilmesinin daha münasip olacağı düşünülmüştü. On iki kadar derviş vardır ki bunların çoğu Arnavut olsalar gerektir. Tekke güzel bir vakıf gelirine ve iyi bir idâreye sâhip görünüyordu.
Horasanlı Dergâhı, Bektâşîliğin Girit’teki en önemli ocağı ve kurumu olması hasebiyle, Girit adası Bektâşîleri arasında “Küçük Horasan” adıyla da anılmıştır. Dergâh, kuruluşundan itibaren üç dönemde ele alınmıştır:
1. Horasanlı Derviş Ali Dede Dönemi (1670-1734): Bu dönem Derviş Ali Dede’nin adını alır. Yirmi iki sene postta kalmış, mürşidlik yapmıştır. Dergâhın açılışı da bu dönemde gerçekleşmiştir. Bektâşî gönüllü birliğinden Girit’e gelen savaş erlerinden yirmi-otuz kadar derviş ordudan ayrılarak dergâha geçmişlerdir. Derviş Ali Dede 1104/1692’de kardeşi Hasan Dede’yi yerine bırakarak uzlete çekilmiş ve aynı sene vefât etmiştir.
Hasan Dede’nin postnişînliği kısa sürmüştür. Evlenen ve Mehmed adında bir oğlu olan Hasan Dede, 1107/1695 yılında vefât etmiştir. Horasanlı Dergâhı postuna merkez tekke (Pirevi)’nden atalamalar yapılmış, posta 1724 tarihli bir fermanla Hacı Bektaş Veli soyundan (Çelebilerden) İvaz oğlu Mehmed Dede tayin olunmuştur.
2. Horasanlı Şeyh Mehmed Dönemi (1737-1809): Hasan Dede’nin oğlu Mehmed Dede de Bektâşîliğe sülûk edip derviş olmuş ve Pirevi’nde aldığı yetki ile Horasanlı Dergâhı’na postnişînliğine atanmıştır. Kandiye’ye gelerek tekkeyi ihyâ etmiş, tarîkatı yaymaya çalışmıştır. İkinci dönemin son on yılı muhibler arasında “Süleyman Baba’nın türbedârlığı” olarak adlandırılmıştır.
3. Derviş Ali Baba Dönemi (1810-1926): Bektâşîlik Girit’te en çok bu dönemde gelişmiş ve yaygınlık kazanmıştır. Bu dönem beş Bektâşî ocağı oluşturularak, toplum kucaklanmaya çalışılmıştır. Bu üçüncü dönemi açan Derviş Ali Baba, Türkmen Süleyman Baba’nın oğludur. 1772’de Horasan’ın Meşhed şehrinde dünyaya gelmiştir. Küçük yaşta Anadolu’ya getirilerek Hacıbektaş’taki Pirevi’ne verilmiş ve babası vasıtasıyla Bektâşiyye yoluna sülûk etmiştir. Gerekli eğitimden sonra ise Kandiye’deki Horasanlı Dergâhı’na tayin olunmuştur. Ali Baba, dergâhı onararak bazı ilaveler yapmış ve bütün masraflarını kendisi karşılamıştır. Tarîkat âyînleri düzenleyerek yola dervişler kazandıran, muhib ve çevresini artıran, zengin insanların dergâha desteğini sağlayan Ali Baba, otuz üç yıl şeyhlik yaptıktan sonra 1844’de vefât etmiştir.
Derviş Ali Baba’dan sonra posta oturanlardan Manastırlı Hacı İsmail Baba ile Manastırlı İbrahim Baba’lar ilim ve sanat erbabı zâtlardır. Bu iki postnişîn zamanında bin üçyüzü aşkın kişi Bektâşî yoluna girmiştir. Bunlardan sonra postnişîn olan Saffet İlhamî Baba çok tanınmış ve etkin bir şahsiyettir. İlhâmî Baba, Pirevi tarafından görevlendirilmiş olup, birkaç cana nasip vermiştir. Bektâşiyye tarîkatı bu zâtın döneminde oldukça yüksek düzeye ulaşmış ve toplum içerisinde yayılmıştır.
Kandiye’nin yeni kapısının dışında Rızık Baba’nın mezarı vardır ki başlığı üzerinde Bektaşî azîzlerine mahsus tâc ile dikkatleri çekmektedir. Hazîresinin içerisindeki ağaca iliştirilmiş bir yığın bez parçalarından bir hüküm çıkarılacak olursa, halk nezdinde çok muteber bir velî olduğu anlaşılır. Mezar yanında inşâ edilmiş ufak bir kulübe, maaşsız türbedârın kabridir ki sahibi olan azîzin yanında bulunur.
Girit’te Horasanlı Dergâhı’ndan başka İbrahim Baba, Mağaralıköy, Hanya, Resmo ve Hasan Baba adlarını taşıyan dergâhların yer aldığını da biliyoruz.
İbrahim Baba Dergâhı, 1930’lu yıllarda Kandiye’nin Viano Köyü’nden Derviş İbrahim tarafından kurulmuştur. Şöyle ki, Derviş İbrahim küçüklüğünden beri tekkeye gitmiş, burada nasip almış ve dervişlik yolunu seçmiştir. Yirmi beş yaşında iken seyahata çıkmış ve tekkeleri dolaşmıştır. Horasanlı Dergâhı’nın postuna oturmayı düşünmektedir. Mürşidi, Abidin Baba’nın 1944 senesinde vefâtıyla post boşalmışsa da, göreve getirilmemiştir. İzmir’e gitmiş, Tire Dergâhı’ndan halîfe İbarahim Hüsnü Baba’ya intisâb ederek tarîkat icâzeti almıştır. Memleketine “İbrahim Baba” olarak dönen Derviş İbrahim, 1947’de Horasanlı Dergâhı’nın yakınlarında kurduğu tekkesinde talipleri irşâd etmeye başlamış ve yirmi dolayında kişiye nasip vermiştir. İbarahim Baba’nın dergâhı 1950’de Hristiyan eşkıyalarınca basılmış, tüm dervişleriyle birlikte şehid edilmiş ve dergâhın malları yağmalanmıştır. Dergâh, nüfus mübâdelesi sırasında diğer kurumlar gibi kapanmıştır.
Mağaralıköy Dergâhı, Kandiye’nin 10 km. güneyinde “Yukta”, Türkler tarafından “Karadağ” denilen bir dağın yamaçlarında olup, yine Türkler’ce Mağaralıköy adıyla tanınan köyde 1263/1847’de kurulmuştur. Kurucusu, köyün “Proyazâdeler” diye meşhûr olan varlıklı ailelerinden Mustafa Bey’dir.
Mustafa Bey, mâneviyâta düşkün bir zât olup, kendini araştırmaya ve bilgi edinmeye vermiştir. Horasanlı Dergâhı’na sık sık gidip gelmektedir. Postnişîni Derviş Ali Baba –ki tekkenin üçüncü dönemini açan şeyhtir- ile görüşür, sohbetlerine katılır. Bu kadarıyla da yetinmeyip Antalya Elmalı’daki Abdal Musa Tekkesi’ne giderek postnişîn Koca İbrahim Dede’ye bağlanır ve “Derviş Mustafa” olur.
Kendisine mürşidlik icâzeti de verilen Derviş Mustafa, daha sonra memleketi Girit’e dönmüş, kendi mülkü içerisinde bir tekke kurmuştur. Dergâhın birinci mürşidi olması hasebiyle “Hırka Dede” sanını almış ve öyle bilinmiştir. Dergâhının Hanya ve Resmo’da şûbelerini açarak Bektâşiyye’yi oralarda yaymıştır. Otuz üç sene postta oturarak birkaç yüz talibe nasip veren Derviş Mustafa, 1299/1882’de dâr-ı bekâya irtihâl etmiştir.
Derviş Mustafa’dan sonra yerine Antalya Elmalı Abdal Musa Tekkesi postnişîni Ali Baba tevcîh olunmuştur. Ali Baba, on dört sene postnişînlik yapmış, birçok muhib yetiştirmiş ve 1310/1896’da irtihâl etmiştir. Yerine oğlu Mustafa Baba postnişîn olmuştur. Mustafa Baba, iyi tahsilli, olgun bir zât olup, dergâhta elli bir sene şeyhlik yapmış, bini aşkın kişiye nasip vermiş ve 1947’de vefât etmiştir. Sıra kardeşi Hayreddin Bey’de olmasına rağmen, o dışarıdan olduğundan ve tekkenin başına gelemediğinden, dergâh kapanmıştır.
Hanya Dergâhı’na gelince, bu tekke 1263/1847’lerde yukarıda da temas ettiğimiz üzere Mustafa Dede tarafından Mağaralıköy Dergâhı’nın şûbesi olarak açılmıştır. Mustafa Dede, iki dergâhın şeyhliğini birlikte yürütmüştür. Aynı yönetim biçimi oğlu Ali Baba döneminde de sürdürülmüştür. Baba-oğulun zamanında bin altıyüzü aşkın insan nasip alarak Bektâşiyye yoluna girmiştir. Mağaralıköy Dergâhı’nın kapanmasıyla birlikte Hanya Dergâhı da kapanmıştır.
Resmo Dergâhı ise, yine yukarıda ifade edildiği üzere Mustafa Dede tarafından Mağaralıköy Dergâhı’nın bir şûbesi olarak 1847’lerde açılmıştır. Zaten elli seneden beri Resmo’da Bektâşîliği tanıtma ve yayma faaliyetleri vardır. İlkin Edirne Keşan’dan Seyyid Mehmed Emin Baba (ö. 1224/1809) 1202/1788 yılında buraya gelerek Bektâşîliği tanıtmış, tarîkat âyinlerini icrâ etmiştir. Yirmi sene kadar bu faaliyetleri yürüten Mehmed Emin Baba, 1809’da vefât etmiştir. 1226/1811’de buraya gelen Amasyalı Salih Dede tarîkat faaliyetlerini ve erkânını yürütmüştür. 1239/1824’de Antalya Elmalı Abdal Musa Tekkesi’nden yetişen Kandiyeli Kanber Baba buraya gelmiş, on sekiz yıl hizmet ettikten sonra 1842’de vefât etmiştir. Bir sene sonra Sudalı Hacı İbrahim Dede Abdal Musa Tekkesi’nden gönderilerek, dokuz yıl tarîkat faaliyetlerini icrâ etmiş ve 1268/1852’de vefât etmiştir.
İşte Mağaralıköy Dergâhı şeyhi Mustafa Dede bu birikimleri değerlendirerek 1263/1847’de Resmo Tekkesi’ni kurmuştur. Kendisi Kandiye’deki tekkesinde kalmış, Hanya ve Resmo’daki şûbeleri halîfeleriyle yönetmiştir. Bu sistem kendisinden sonra oğulları tarafından da sürdürülmüştür.
1302/1885 yılında dergâha postnişîn olarak tayin edilen Sivaslı Salih Dede, medrese içindeki tekke binâsından çıkarak kendi parasıyla satın aldığı bir arsaya yeni bir tekke yaptırmış ve buradan tarîkat faaliyetlerini yürütmüştür. 1278/1861’de Hacıbektaş Pirevi’ni ziyârete gitmiş ve orada vefât etmiştir. Tekkeye, 1280/1863’de Seyyid Ali Sultan Dergâhı’nın ekmekçisi Sivaslı Hüseyin Dede atanmıştır. Hüseyin Dede, dokuz sene hizmet etmiş, tekke binasını genişletmiş ve 1289/1872’de dâr-ı bekâya göçmüştür. 1290/1873’te ise tekkeye Kandiyeli Numan oğlu Ârif Baba, Pirevi’nden atanmıştır. Hasan Baba’nın Pirevi postnişîni Turabî Ali Dede’ye başvurusu üzerine Mağaralıköy Dergâhı’nın bu Resmo şûbesi kapatılmış, tarîkatın âyîn ve tanıtımı Hasan Baba Dergâhı’na bırakılmıştır.
Hasan Baba Dergâhı da Resmo’da olup, Hasan Baba’nın kabri üzerinde kurulmuştur. Hasan Baba, Resmo’nun ileri gelen âilelerinden Ustazâdeler’dendir. Önceleri Resmo Gümrük Müdürlüğü görevinde bulunmuş, daha sonra mâneviyat âlemine meyledince bu görevi bırakarak Hacıbektaş Pirevi’ne gitmiş ve Bektâşiyye yoluna sülûk etmiştir. Mürşidi Turabî Ali Dede’den icâzet alarak Resmo’ya geri dönmüş ve donanımlı dergâhını kurarak posta oturmuştur. Bölgede Bektâşîliği yayan, erkân yürüten ve birçok kimseye nasip vererek yola kazandıran Hasan Baba, 1923 yılında vefât etmiştir. Pirevi’ne başvuru üzerine Birecikli Hüseyin Baba gönderilmişse de, nüfus değişimi (mübâdele) işlemleri araya girdiğinden kalamamış ve onun ayrılmasıyla da tekke kapanmıştır.
Hasluck, Hanya’lı bir Bektaşî zattan bu tarîkat erbabının 1315/1897 karışıklığından evvel bu üç şehirdeki kuvvetleri hakkında istatistiksel bilgiler edinmiştir. Ona göre, söz konusu karışıklıktan sonra Müslüman Giritlilerin birçoğu Anadolu, Trablus ve sâir Akdeniz adalarına büyük bir miktarda göç etmişlerdir. Kandiye kuzeyindeki bölge Müslümanların en kuvvetli bulunduğu bir yerdi. Müslüman Giritlilerin ırken Giritli olup, Türk fütûhat devrinden beri Hıristiyanlıktan Müslümanlığa girmiş yerli unsurlarını temsil ettiklerini söylemeye pek de lüzum olmasa gerektir. Adanın merkezi ve önemli bir şehir olan Hanya’da Bektaşîlerin sayısının azlığı, burada Mevlevîlerin kuvvetli olması ve yeni zamanda Bingazi’deki Halikuti’den buraya akın eden Trabluslu halkın, Rifâîlerin bulunması ile izah edilmektedir. Ayrıca Mustafa Gâzi isminde bir cihad eri şehrin dış kenarında açık bir türbe altında medfûndur. Başlığının üzerinde tarîkatın nişânesi olan tâc vardır. Bu türbe 22 Mayıs günü Trabluslular tarafından kalabalık bir şekilde ziyâret edilmektedir.
Evliyâ Çelebi’ye göre, kale içinde yaptırılan, Yüksek Tabya’nın iç yüzünde kurulan Çavuşbaşı Köse İbrahim Ağa Tekkesi de Bektaşîlere ait olup, içinde pekçok fukarâ gâziyi barındırmaktadır.
XVIII. asırda Girit’te Bektaşîliği temsil eden bir diğer şeyh de, Ali Resmî Efendi (ö. 1204/1789)’dir. “Resmî Ali Baba”, “Ali Resmî-i Giridî”, “Resmî-i Giridî Ali Efendi”, “Resmî Baba Giridî Bektaşî”, “Giritli Resmî” adlarıyla da anılmaktadır. Resmo şehrinde doğmuştur. Şuarâ tezkirelerinde ve vefeyât türü eserlerde hâl tercümesine dair kayıt ve bilgi yoktur. Alevî-Bektaşî şeyhlerinden Seyyid Ali Sultan’ın halîfelerindendir. Tahsili hakkında da malumat bulunmamaktadır. Ancak, eserlerinden hareketle Arapça ve Farsça bildiği, Türk edebiyatına hakim olduğu söylenebilir. Resmî Ali’nin “Baba” sıfatı Bektaşîlerde “mürşidlik” postunu temsil etmektedir. Baba olmanın şartlarından biri müridlerinin eğitimi ile ilgilenmektir. Şiirlerinden hayatının tamamını Girit’te geçirmediği, seyahat ettiği anlaşılmaktadır. Uyûnü’l-Hidâye adlı eserinin arkasında kayıtlı olan bir bilgiye göre, 1204/1789’te vefat etmiş ve İstanbul’da Davud Paşa Mahallesi yakınlarındaki Örük/Erdik Baba Tekkesi’ne defnedilmiştir.
Ali Resmî’nin şiirlerinde Bektaşîliğe dair pek çok unsura rastlanmaktadır. O, tarîkatına ve şeyhi Seyyid Ali Sultan’a gönülden bağlı, ehl-i beyte, on iki imâma, bilhassa Hz. Ali’ye büyük muhabbet besleyen bir şâirdir. Sade ve akıcı bir üslubu vardır. Resmî’nin Dîvân’ı dışında, müstensihi olduğu ve içinde şiirlerinin bulunduğu bir şiir mecmuası, Uyûnü’l-Hidâye adlı tasavvufî bir eseri ile Bektaşîlik Risâlesi bulunmaktadır.
Dr. Selami ŞİMŞEK
Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi Sayı 32 Erzurum 2007 s. 218-225
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder