Bu Blogda Ara

28 Ağustos 2011 Pazar

KEMER VE TOKALARI

KEMER VE TOKALARI
İlk başlarda bir ihtiyaç sonucu kullanılmaya başlanan kemerler, zaman içinde giyimin önemli bir aksesuarına dönüştü. Böyle olunca da özellikle tokaları bir sanat eseri gibi işlenerek, önemli bir mücevhere dönüştü. Kemer, atalarımızın bize, adına atlı bozkır kültürü denilen zamanlardan, yani M.Ö. ikinci asırlardan kalma bir hediyesidir. Daha o zamanlar, Türkler, kemeri bir ihtiyaç ve süs vasıtası olarak kullanmışlardı. Türk mezarları olarak bilinen kurganlarda yapılan kazılarda elde edilen birçok eserin yanı sıra, çok sayıda, değişik teknik ve üsluplarda, altından ve diğer madenlerden yapılmış kemer tokaları dikkati çekmektedir. İşte bu kemerler, Türkler’in kurdukları çeşitli devletlerden sonra, onların torunları olan Anadolu Türkleri’nin elinde değişe yoğrula aşağıda anlatacağımız kemer ve tokalarla noktalanıyordu. Toka kelimesi Türkçe olup eski manasıyla iki akar suyun birleştiği yer demektir. Zamanla dilde birçok şekillerde kullanılmıştır. Tokalaşmak iki elin birleşmesi, karşılıklı mutabakat, anlaşma, birleşme manalarında olup, manadan maddeye geçişte kemer tokasına ifade kazandırmıştır. Bugün artık şarkı, şiir ve eski resimlerde kalmış olan kemerler, dünkü giyinme ve süslenme hayatımızın bir parçası idi. İçtimai durumu ve cinsiyeti ne olursa olsun, herkesin çeşitli durumlar için kuşandığı birkaç kemeri olurdu. Bu kemerler bir devirde o kadar çok rağbet görmüştür ki, dervişler bile etrafı madenlerle çerçevelenmiş akik, kantaşı, yeşim vb.’den yapılmış tokalı kemerler takarlardı ve onlar tarikatlarının alameti sayılırdı.
Kemer, iki ile beş parmak eninde, beli bir kere dolandıktan sonra toka ile nihayetlenen bir giyim tamamlayıcısıdır. Kemerin tokası ile beraber bir bütün olarak sanat eseri olanlarının yanı sıra, çoğunluğunda esas önemli ve sanat eseri olan kısımları tokalardır. Kemerler, kuşaklar gibi her gün kullanılmayıp, kutlu ve mutlu günlerde güzel elbiseler üzerine takılırlardı.  Mesela gelinlere kemer bağlamak bir gelenek olmuştur. Gelinin babası, eğer vefat etmiş ise en yakın erkek akrabalarından biri, gelin elbisesi olan bindallı üzerine, kendi gücünün elverdiği nisbette kıymetli bir kemer takardı. Daha sonra gelin bir kılıç üzerinden atlatılır ve babası tarafından sırtı sıvazlanarak hayırlı evlatlar yetiştirmesi temenni edilirdi. Kemerler, özellikle Anadolu’nun değişik yörelerinde milli karakterlerinin de ötesinde, bölgelere göre karakter kazanmışlardır. Mesela Karadeniz yöresinde altından veya gümüşten hasır örgü kemerler, Doğu Anadolu’da sevadlı gümüş kemerler, Orta Anadolu savadlı gümüş kemerler, Orta Anadolu ve Trakya’da telkari kemer bağlamak düğün ve eğlencelerde adet haline gelmişti. Özellikle İstanbul kemerleri kıymetli kumaşlardan yapılmış olup, tokaları altın ve gümüştendi. Bu altın veya gümüşten yapılmış tokaların üzerlerine genellikle mıhlama tekniği ile yeşim ve mercan gibi kıymetli taşlar döşenirdi.
İstanbul’da saray için yapılan bu murassa kemerlerin, padişaha ait olanlarının bir başka görevleri vardı: Kılıç kuşanma: Gerçi bütün ordu mensupları kılıçlarını bellerindeki kemerden sarkan zincirlere asarlardı ama, Osmanlı’da kılıç kuşanma, Batı’daki kralların taç giyme merasimine denkti. Tahta çıkan her padişah biat merasimini takip eden hafta içersinde, herhangi bir gün sabah namazından sonra yola çıkardı. Genellikle saltanat kayığı ile deniz yolundan Eyüp Sultan’a gider, Eyüp Sultan Hazretleri’nin türbesini ziyaret eder ve orada kılıç kuşanırdı. (Kılıç, kemerden sarkan biri uzun diğeri kısa olan zincirlere, kılıcın kınındaki halkalardan asılır.) Daha sonra padişah at ile karadan saraya dönerken, yol üzerindeki atalarının türbelerini ziyaret ederdi. Osmanlı sultanlarından ilk defa İkinci Murat 1421 yılında Bursa’da kılıç kuşanmıştır. İstanbul’da ise Fatih Sultan Mehmet, fetihten sonra Eyüp Sultan’da hocası Ak Şemseddin’in elinden kılıç kuşanmıştır. Yine hemen hemen Anadolu’nun her yanında, tokaları kakma tekniği ile yapılmış sade ve tombaklı kemerlere de sıkça rastlanırdı. Bu durumda kemerlerimizi kaba bir sıralama ile şöyle sınıflandırabiliriz:
1- Kemeri ve tokası madenden yapılanlar: Genellikle gümüşten, zengin aileler için ise altından yapılmışlardır. Gümüş üzerine savatlama tekniğinde, telkari tekniğinde (haddeden çekilmiş gümüş tellerden), hasır örgü tekniğinde veya kalem işi tekniklerinde yapılırlar.
2- Kemerleri kumaştan, tokaları madenden yapılanlar: Bunlarda süslü olan sadece tokalardır. Kemer ise kıymetli kumaştan yapılmıştır. Mıhlama; zümrüt, mercan, akik ve yeşim gibi kıymetli taşları madeni tokaya çakma tekniği, kakma (kabartma çökertme) tekniği ile yapılan son derece zarif şekiller veya bakır veya gümüşü tombaklama (civa ile altın kaplama) tekniklerinde yapılırlar.
3- Kıymetli kumaşlar üzerine altın telle işlemeli kemerler: Tek renkli kıymetli kumaştan yapılmış, her tarafı altın tellerle oya oya işlemeli kemerler veya kumaştan kemer üzerine, madenden değişik tekniklerde yapılmış ve takılmış, baklalı kemerler.
4- Etrafı maden ile çerçevelenmiş yekpare taşlı kemerler: Bunlar genellikle akik taşından yapılmış olup, tarikat mensuplarınca kullanılmış sade kemerlerdir. Özellikle bektaşilerde rastlanır.

alıntıdır


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder