Bu Blogda Ara

13 Ekim 2010 Çarşamba

AŞAĞILIK DUYGUSU...

Şu satırlar ünlü bir uluslararası siyaset uzmanına ait. Hem de Amerikalı bir uzmana:



“Eğer A devleti kendi kültürünü ve asıl önemlisi, kendi siyasal ideolojisini B devletinin iç ve dış siyasetini kararlaştırma durumunda bulunan insanlara benimsetmiş; B devletini yönetenlerin düşünce ve kafalarını fethetmişse, askeri fütuhatla veya ekonomik yollarla ülke üzerinde denetim kurmak isteyenlerin hepsinden çok daha istikrarlı ve çok daha tam bir üstünlük ve zafer kazanmış olur.”

Zaman zaman Mümtaz Soysal'ın değindiği bir konuya, geçenlerde de Oktay Akbal değinmişti. HBB TV'nin adını "Eyc Bi Bi" diye okuyan sunucudan yola çıkarak yazdıklarını okurken, yukarıdaki satırları anımsamadan edemedim.

Dil ile düşünce yapısı arasında bir koşutluk vardır.

Benzer dil kullananlar, giderek benzer düşünmeye başlarlar.

* * *
Özel TV'ler Amerikanca isimler alma yarışındalar.

Büyük (!) basın kuruluşları, dergilerini ve eklerini Türkçe isim utancından kurtarma çabasındalar.

Kentlerimizin bazı caddelerinde, Türkçe adlı mağazaya rastlamak neredeyse istisna.

Artık berbere değil, "kuaför"e gidiyoruz.

Aydın geçinen bazı çevreler, özlemsel değil "nostaljik" havalardalar.

Kendilerine "sosyal demokrat" diyen birtakım belediyeler, kaldırım yerine "tretuvar", sınır taşı yerine "bordür" döşüyorlar.

Karayolları "deviasyon" yapıyor.

Dışişlerimizin pek değerli elemanları, genel kurulları "asamble", yolu - yöntemi "prosedür" yapmak için cansiperane bir savaşım vermekteler.

Devletimizin en büyükleri (!) tümcelerine en azından bir "president" bir "transformasyon" ve bir de "atmasyon" katmazlarsa, halkın kendilerinin kültür düzeyi konusunda üzüntüye kapılacağı kuşkusundalar.


SBF'nin geleneksel ilerici gençleri bile, artık açıkoturum değil "panel" düzenleme atılımı (!) içindeler.

Her sözün arasına bir Amerikanca sözcük sıkıştırmayı beceremeyen sunucular ise, hiç değilse Türkçe sözcükleri - ağızlarını eğip bükerek - Amerikanca telaffuz ile görünümünü kurtarma başarısını (!) gösteriyorlar...

* * *

Türkçe "yazın dili" olmaz deniyordu, oldu. Hem de evrensel ürünler verecek düzeyde.

Türkçe "bilim dili" olmaz deniyordu, oldu.

Türkçe "hukuk dili" olmaz deniyordu. O savdaki eski hukuk hocaları bile, artık dillerini değiştirmek gereğini duyuyorlar...

Yazın dili olarak Farsça ve Arapçaya sarılan Osmanlı ne ölçüde bir aşağılık duygusu içindeydi, bilmiyorum.

Ama Kemalist dil devriminin kazandırdığı oldukça zengin anlatım olanaklarından sonra bile, bazılarının - kendilerini üstün (!) hissetmek için - birtakım yabancı sözcüklerden medet ummalarının bir "aşağılık duygusu" ürünü olduğuna kuşku yok!

Daha "de" ve "da" eklerinin ne zaman bitişik ne zaman ayrı yazılacağını bile bilmeyenlerin yabancı sözcük hayranlığı tam bir acıklı güldürü.

Türkçe'yi düzgün konuşmaktan aciz bir TV sunucusunun, hem de devletin yayın organında "Ti Vi İki" diyerek farklılaştığını (!) sanması ve bunun sonucunda en ufak bir uyarı bile almaması ise düşündürücü.

Bari "Ti Vi Tu" dese bir tutarlılığı olacak...
* * *

Okur, gazetesini - dergisini alırken, içeriğini beğendiğini bırakıp da başlığı Amerikanca olanı mı seçiyor?

İnsanlar, dükkânın vitrininden değil de adındaki yabancı sözcükten etkilenerek mi alışveriş yapıyorlar?

Seçmen, anlamadığı yabancı sözcükleri "paralayan"lara daha mı çok oy veriyor?

İzleyici, Kanal 6 ya da Teleon'da iyi bir program varken, onu bırakıp da Amerikanca isimli bir kanal mı arıyor?

Eğer bunlara "evet" yanıtı verebiliyorsanız, yapılanlar tutarlıdır. Bir anlamda doğaldır.

Ama "hayır" diyorsanız; o "şey"leri yapanların tutumunu bir tek şeyle açıklayabilirsiniz: "Aşağılık duygusu!.."

Kendisine saygısı olmayanların, başkalarından ve hele hele kötü bir taklitleri oldukları toplumlardan saygı beklemeye hakları yoktur!

Ahmet Taner KIŞLALI

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder