Bu Blogda Ara

26 Eylül 2010 Pazar

Kızgın Tophaneliler padişahı da korkuttu

Yıl: 1580. Yer: İstanbul/Tophane. Halk, veba-deprem gibi felaketlerin nedeni olarak, Tophane’deki “bilim merkezi”ni gösterdi. Çünkü orada “meleklerin bacaklarına bakılıyor”du. Padişah halkın tepkisinden korktu. “Dar el-Rasad el-Cedid el-Sultani” yıkılıp dümdüz edildi. Bu olay kimi tarihçiye göre Osmanlı’nın duraklama dönemine girmesinin miladıydı. Peki, geçen hafta Tophane’deki sanatevlerine yapılan saldırıyla, 430 yıl önceki olay arasında nasıl bir ilişki var? Sonuç aslında nedendir...
ÇOK eskilere gitmeden, önce bizim tarihimizden bazı bilgiler vermeliyim:

Selçuklu veziri Nizamülmülk 1067 yılında Bağdat ve Nişabur’da “Nizamiye Medreseleri”ni kurdu. Buralarda dini bilgiler yanında, hukuk, dilbilim, matematik, astronomi gibi pozitif bilimler de öğretildi.

Osmanlı’da ilk medreseyi 1331’de Orhan Gazi İznik’te kurdu. Alt düzeydeki Osmanlı medreselerinde okuma-yazma ve din bilgileri öğretilirken, üst düzeydeki medreselerde dini bilgiler yanında matematik, astronomi ve tıp eğitimi de verildi.

Osmanlı’da bir de Enderun okulları (“Saray Üniversitesi”) vardı. II. Murad döneminde kurulan bu okullara, teste tabi tutulup başarılı olan Hıristiyan ailelerinin küçük yaştaki çocukları alınır, okutulur ve devlet hizmetlerinde kullanılırdı. Kuşkusuz bu okullarda da din bilgileri yanında müspet bilimler de öğretilirdi.

Devrimci padişah

Medrese ve Enderun’daki eğitim-öğretim, bir “kitap kurdu” olan Fatih Sultan Mehmed döneminde en yüksek seviyeye çıktı. Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın elçisi olarak İstanbul’a gelen Ali Kuşçu’nun bilgisine Fatih Sultan Mehmed hayran kaldı.

Ali Kuşçu, Timur’un hükümdarlık eden torunu Uluğ Bey’in öğrencisiydi. Uluğ Bey padişahlığının yanında âlimdi; 1437’de -teleskopun olmadığı o dönemde- gösterge çubuğu olan güneş saatiyle yıldızların yerini tespit etmiş; Güneş’in diğer yıldızlara göre yer değiştirip aynı yere gelmesi için gerekli süreyi 58 saniyelik hatayla hesaplamıştı.

Fatih Sultan Mehmed, böyle bir öğretmenin yanında yetişen âlim Ali Kuşçu’yu himayesine aldı. Ayasofya Medresesi’nde Osmanlı Devleti’nin astronomi âlimi olarak görevlendirdi. Ali Kuşçu burada birçok öğrenci yetiştirdi.

Çeşitli yazarlara göre Osmanlı medreselerini ilk defa esaslı bir şekilde tertip ve tanzim edip teşkilatlandıran Ali Kuşçu idi.

Osmanlı sadece fetihçi değil aynı zamanda bilgi birikimi alanında Batı’nın önündeydi.

II. Beyazıd’ın ittifakı

Fakat Fatih’in ölümü ve oğulları Beyazıd ile Cem Sultan’ın kavgası Osmanlı’nın müspet bilimlere ilgisini etkiledi. II. Beyazıd Şeriat’a bağlılığı esas aldı. Bunun temel sebebi, Cem Sultan’ı alt etmek için sarayın gerici kanadıyla işbirliği yapmasıydı. Bu nedenle de, Osmanlı’yı yeniden kuran babası Fatih’in devrimci reformlarını bir kenara attı. Örneğin, Fatih’in İtalya’dan getirdiği sanatçılara yaptırdığı Topkapı Sarayı’ndaki freskoları söküp attırdı. Babası dönemindeki örfi devlet kanunlarının alanlarını daralttı. Kamulaştırılan emlak ve evkafı sahiplerine dağıttı, vs.

Müspet bilimler de bundan etkilendi, süreç yavaşlatıldı ve bu anlayış “muhafazakârlaşmaya” neden oldu.

Bu durum bakın 16. yüzyılda neye yol açtı?..

Dar el-Rasad el-Cedid el-Sultani

Takiyeddin bin Muhammed bin El-Maruf Efendi (1521-1585) Şam ve Kahire medreselerinde eğitim aldı, Ali Kuşçu’nun torunu Kutbettin Efendi’den astronomi öğrendi. İstanbul’a geldiğinde Osmanlı Sarayı’nın gözde âlimlerinden biri oldu. Nasıl olmasın:

Dünyada ilk olarak hem de Avrupa’dan 10 yıl kadar önce ilk trigonometri tablolarını yaptı. 10’lu sistemle çarpma, bölme, karekök alma yollarını ortaya koydu.

İlgi alanı astronomiydi. Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa ve Hoca Sadeddin Efendi’nin desteğiyle Galata Kulesi’nden gözlemler yaptı.

Ve bir gün, Sultan III. Murad’ın hocası (ki aynı zamanda kendisinin de öğretmeniydi) Hoca Sadeddin Efendi aracılığıyla padişaha bir rapor yazıp gönderdi; Uluğ Bey’in yıldız kataloğunu yenilemek istiyordu.

Sultan, aracı hocası olduğu için bu talebe olumlu yanıt verdi ve Tophane’de rasathane kurulması için 10 bin altın verdi.

1575 yılında “Dar el-Rasad el-Cedid el-Sultani” yapıldı.

Rasathanedeki kum saati, mekanik saati, gönye, gök küreleri, pergel ve cetvel gibi araçların hemen hepsini Takiyeddin Efendi kendi elleriyle yaptı. Rasathanenin elinde o zamana göre hayli gelişmiş gözlem aletleri vardı. Bu aletler yapılırken Avrupa’daki örneklerden faydalanıldığını tahmin edebiliriz.

Burada bir parantez açmama izin verin:

Polonyalı astronom, matematikçi ve fizikçi N. Copernucus’un ( 1473-1543) adını duymuşsunuzdur. Dünya’nın Güneş’in etrafında döndüğü, ekseninin eğik olduğu ve gezegenlerin hareketleriyle ilgili kitap yazdı: “Gezegenlerin Dönüşü Hakkında”. Bu kitap Avrupa’da Aydınlanma Çağı’nın başlangıcı sayılmaktadır.

Yine o tarihlerde, Batı da Doğu da gökbilimleriyle yakından ilgiliydi. Sadece göklerle değil yeryüzünde de coğrafi keşifler yapılıyordu.

Tüm bunlar doğmakta olan yeni bir dünyanın belirtileriydi. Bilgi birikimi olmayan imparatorlukları tehlikeler bekliyordu. Örneğin, coğrafi keşifler İpek Yolu ticaretini ve dolayısıyla Osmanlı gelirlerini çok etkilemeye başlamıştı.

Bir örnek daha vereyim: Bilgi birikimi savaş teknolojisini de etkiliyordu. Avrupa’yı korkutan Osmanlı topları, tüfekleri ile donanması artık yetersizdi.

Buluş ihtiyaçtan doğuyordu ve Osmanlı ilerlemesinin, ayakta kalması için müspet bilimlere dört elle sarılması gerekiyordu.

Bilgi güçtü. Rasathanenin kurulması bu açıdan önemliydi.

Osmanlı, 16. yüzyıl virajını başarıyla dönebilecek miydi?

‘Meleklerin bacakları’

Tarih: 11 Kasım 1577.

İstanbul semalarında kuyrukluyıldız görüldü. Halkta heyecan ve korku yaratan kuyrukluyıldız bir ay boyunca her gece izlendi.

Kuyrukluyıldızdan sonra İstanbul’da önce veba salgını başladı. Aksilik aynı yıl bir de deprem oldu.

Halk çaresizdi. Ve her çaresizlikte olduğu gibi hurafeler kulaktan kulağa yayıldı: Felaketin nedeni rasathaneydi! Çünkü buradan meleklerin bacaklarına bakılıyordu!

Kimse çıkıp, “Kardeşim 1539, 1573, 1576’da da veba oldu. Keza depremler hep oluyor” demedi, diyemedi.

Çünkü sarayda bu hurafelerden beslenen siyasi gruplar vardı. Rasathane kurucusu Takiyeddin’in en büyük destekçisi Sadeddin Hoca’yla, zamanın şeyhülislamı Ahmed Şemseddin Efendi’nin arası bozuktu. Şeyhülislam saray kadınlarının da desteğini alıp padişahı rasathanenin “günah” olduğuna inandırdı.

Padişah III. Murad kuşkusuz inandığından değil halkın hoşnutsuzluğundan çekindiği için işine gelene inandı. Zaten büyük zafer kazanılacağına inanılarak yapılan İran seferinden de pek iyi haberler gelmiyordu.

Sonuçta padişah emretti, şeyhülislam fetvayı verdi:

“Gözlem yapmak uğursuzluk getirir. Meleklerin sırlarını küstahça anlamaya çalışmanın vahim sonuçları çok açıktır. Gözlem yapılan hiçbir memlekette işler yolunda gitmemiş ve devlet yapısı mutlaka zelzeleye uğramıştır.”

Tophane’deki rasathane yerle bir edildi.

Bu olaydan ancak 300 yıl sonra Osmanlı yeni bir rasathane kurabildi. Bu arada,

Uluğ Bey’in kataloğu 1665, 1767 ve 1843 yıllarında Avrupa’da güncellendi!

Takiyeddin Efendi’ye ne mi oldu? Rasathane yıkıldıktan kısa bir süre sonra kahrından öldü.

Tophane’de rasathane yıkılırken, Avrupa’da Galilei, Kepler, Pascal, Leibniz, Newton vd. Uluğ Bey’in açtığı yoldan yürüyüp gittiler.

Nerden nereye...

Tophane’deki galerilere saldırılar beni nelere götürdü. Umarım, dünyanın sanat merkezlerinden biri olma yolunda emin ve hızlı adımlarla yol alan İstanbul’un karşısına “Meleklerin bacakları çiziliyor, gösteriliyor” gibi tuhaf engeller çıkarılmaz.

A. Einstein diyor ki: Dinsiz bilim topaldır, bilimsiz din ise kör.

İRAN MI TÜRKİYE Mİ

SON 20 yıldır Türkiye bir soruya kilitlendi: Türkiye, İran olacak mı?

İki ülke siyasi, iktisadi, kültürel yönden tarihsel boyutuyla sürekli karşılaştırılıyor.

Pakistan asıllı Prof. Riaz Hassan, 1997-2004 yılları arasında İslam toplumları üzerinde saha araştırması yaptı. Türkiye, İran, Kazakistan, Mısır, Pakistan, Endonezya, Malezya’da 6 binden fazla deneğe, inanç dünyalarının nasıl şekillendiği, ibadetlerini nasıl yaşadıkları, fitre, zekât ve örtünmeye nasıl baktıkları gibi sorular yöneltti.

Prof. Hassan’ın bu çalışması kitap oldu.

“Müslüman Zihinler” kitabını Doğan Kitap Türkçeye çevirdi ve geçen hafta yayınladı.

Bu kitaptan sadece Türkiye ve İran’ın dindarlığına ilişkin bazı veriler sunacağım. 7 ülkeyi de vermememin nedeni kuşkusuz yer darlığı. Ancak meraklıların zaten kitabı alacağından eminim.

Bu arada şunu belirtmeliyim ki, bu veriler Türkiye’nin İran olup olmayacağını filan ortaya çıkarmayacak. Ancak sadece, hep dillendirildiği için İran ve Türkiye’nin dindarlığı nasıl yaşadığı konusunda bazı bilgiler sunması açısından yararlı olacaktır.

Bakalım sonuçlara şaşıracak mısınız?

- Allah’ın gerçekten var olduğunu biliyorum ve bundan hiçbir şüphe duymuyorum:

Türkiye yüzde 86, İran yüzde 87

- Mucizelerin Kuran’da anlatıldığı şekilde gerçekleştiğine inanıyorum:

Türkiye yüzde 70, İran yüzde 76

- Ölümden sonra hayat var:

Türkiye yüzde 71, İran yüzde 88

- Şeytan gerçekten var

Türkiye yüzde 82, İran yüzde 83

- “Allah yoktur” diyen birinin tehlikeli siyasal görüşleri olabileceğine katılıyor musunuz?

Katılıyor Türkiye yüzde 46, İran yüzde 40

- Darwin’in evrim teorisine katılıyor musunuz?

Türkiye, yüzde 56 teori doğru olamaz; yüzde 7 teori muhtemelen yanlış; yüzde 15 teori muhtemelen doğru; yüzde 7 teori kesinlikle doğru ve yüzde 15 bunun hakkında hiç düşünmedim. (İran’da bu soru sorulmamış.)

- Kadınlar cinsel bakımdan çekicidir ve toplumdan soyutlanmaları, örtünmeleri erkeklerin korunması için gereklidir.

Türkiye yüzde 33, İran yüzde 63

- Kadınlar İslami giyim kurallarına uymalıdır

Türkiye yüzde 56, İran yüzde 76

- Örtünme İslami bir yükümlülüktür

Türkiye yüzde 49, İran yüzde 84

- Örtünme iffete katkıda bulunur

Türkiye yüzde 44, İran yüzde 84

- Erkekler kadınların başında olmazsa kadınlar tüm insani değerleri unutur ve aile parçalanır

Türkiye yüzde 29, İran yüzde 49

- Geçen on iki ayda zekât verdiniz mi?

Türkiye verdim yüzdesi 64, İran yüzde 31

- Geçen on iki ayda oruç tuttunuz mu?

Türkiye evet yüzdesi 83, İran yüzde 85

- Allah’ın huzurunda bulunduğunuzu hissettiniz mi?

Türkiye yüzde 41 evet; yüzde 29 hissettiğimi düşünüyorum; yüzde 29 hayır

İran’da bu oran yüzde 42, yüzde 30 ve yüzde 21.

- Peygamber tarafından kurtarıldığınız hissine kapıldınız mı?

Türkiye yüzde 21 evet; yüzde 28 hissettiğimi düşünüyorum; yüzde 50 hayır

İran’da bu oranlar yüzde 37, yüzde 30 ve yüzde 33.

- Şeytan tarafından kışkırtıldığınız hissine kapıldınız mı?

Türkiye yüzde 37 evet, yüzde 32 hissettiğimi düşünüyorum, yüzde 34 hayır

İran’da bu oran yüzde 59, yüzde 26, yüzde 15

- İsraillilere karşı Filistinliler tarafından düzenlenen intihar bombaları haklı çıkarılabilir mi?

Türkiye yüzde 67 hayır, yüzde 24 evet (İran’da bu soru sorulmamış)

- Irak’taki Amerikalı ve Batılılara karşı düzenlenen intihar bombaları haklı çıkarılabilir mi?

Türkiye yüzde 59 hayır, yüzde 31 evet (İran’da bu soru da sorulmamış)

- Dinsel kurumun rolü nedir?

Türkiye yüzde 74: Sadece dinsel faaliyetlere odaklanmalıdır.

Yüzde 14: Gerektiğinde siyasal meselelere dahil olmalıdır.

Yüzde 11: Yönetimde görev üstlenmelidir.

Bu oranlar İran’da yüzde 5, yüzde 52 ve yüzde 43

- Kendi ifadeleriyle dindarlık:

Türkiye:

Çok dindar yüzde 6.5

Kısmen dindar yüzde 43.3

Pek dindar değil yüzde 21.6

Hiç dindar değil yüzde 23.9

Bilmiyor yüzde 4.7

İran:

Çok dindar yüzde 9.1

Kısmen dindar yüzde 37.3

Pek dindar değil yüzde 23.6

Hiç dindar değil yüzde 10

Bilmiyor yüzde 20

- Kendi ifadeleriyle tutuculuk-modernlik

Türkiye:

Kısmen tutucu yüzde 15.0

Kısmen modern yüzde 30.2

Çok tutucu yüzde 30.7

Çok modern yüzde 23.9

Bilmiyor 0.2

İran:

Kısmen tutucu yüzde 12.0

Kısmen modern yüzde 48.4

Çok tutucu yüzde 32.7

Çok modern yüzde 6.8

Bilmiyor yüzde 0.0

soner yalçın

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder