Bu Blogda Ara

16 Ağustos 2010 Pazartesi

TİMBUKTU MALİ




Kentte şahıslar ve kütüphanelerin elinde bu dönemden kalma 300 bin kadar el yazması bulunduğu tahmin ediliyor.Timbuktu`ya uçakla gidilebiliyor.Ancak dünyanın en zor ulaşılan yerlerinden biri olarak ünlendiğinden, 19. yüzyılda kentle ilgili efsanelere kapılan pek çok kaşif buraya ulaşmaya çalışırken öldüğünden, ben de uçakla gitmenin hata olacağına karar verdim.Velhasıl, başkent Bamako`dan iki günlük bir karayolu yolculuğuna çıktım.Yolun büyük bölümü delik deşik bir toprak patikadan ibaretti.Kuzeye doğru giderken sadece tek bir kasabanın yanından geçtim. Onun dışında manzara akasya ağaçları, kayalar ve kumun çeşitli oranlarda karışımından ibaretti.Ama tam dünyanın sonuna ulaştığınızı düşündüğünüz, bu rüzgarlı kıraç ovalarda canlı hiç bir şey bulunmayacağına inanmaya başladığınız bir noktada birden dallarında uzun zarif kuyruklu, harikulade mavi kuşlar olan ağaçlar karşınıza çıkıveriyor.İkinci gün şafak sökerken, çalılıklar Nijer Nehri`nin muazzam deltasına açıldı.Mali denize kıyısı olmayan bir ülke. Ancak bunun deniz olmadığına inanmak zor.Üzerine serpiştirilmiş bir kaç tahta kano olan ışıl ışıl bir su kütlesi ufka dek uzanıyor.Nihayet Timbuktu`ya vardığınızda ise 21. yüzyılda yaşadığımıza şüphe kalmıyor.Reklam levhaları, sokak lambaları ve cep telefonu verici kuleleri kentteki en büyük caminin yanı başında yükseliyor.Bu camii 14. yüzyılda Mali`nin büyük hükümdarı Mansa Musa tarafından inşa ettirilmiş.Onun altınlar içerisinde, 60 bin kişilik maiyetiyle Mekke`ye yaptığı hac, tarihe geçmiştir.Timbuktu`nun inanılmaz zenginliklerle dolu uzak bir diyar olduğu efsaneleri de Mansa Musa`nın bu hac ziyaretine dayanıyor.Mali hala en büyük altın üreticilerinden biri. Mansa Musa`nın kurduğu İslam Üniversitesi`ne de hala dünyanın dört bir yanından alimler geliyor.
 
 
Bir zamanlar, yüzlerce yıl evvelse sakinlerinin sayısının 25 bini bulduğu söyleniyor.İşte o vakitlerde öğrencilerle beraber pek çok ülkeden tacirler de Timbuktu`ya gitmiş, beraberlerinde her konuda kitaplar taşımışlar.Kentte bu el yazmalarından hala 300 bin kadar olduğuna inanılıyor.Kimileri 800 yıllık olan bu eserlerin çoğu evlerde, aile yadigarı olarak büyük titizlikle saklanıyor.1960`lardan itibarense Timbuktu`nun inanılmaz sıcak ve kuru iklimi sayesinde bunca zaman bozulmayan bu belgeleri toplayıp tamir etmek için ilk girişimler başladı.
 
 
Şu sıralarda en kapsamlı girişimlerden birisini Ahmed Baba Enstitüsü yürütüyor.Yöneticisi Muhammed Gallo Dicko, bana cennetteki bir kütüphanenin ideal kütüphane görevlisi gibi göründü.Kentin sakin, sessiz bir köşesine gizlenmiş, çiçekler ve ağaçlar arasındaki kütüphanesinde geleneksel gök mavisi "boubou" cübbesi ve beyaz nakışlı takkesiyle beni kütüphanenin ana salonunda gezdirdi.Tıp, edebiyat ve şiir alanlarında keşfettiği en sevdiği yazmalardan söz ederken gözleri parlıyordu.Kısmen Güney Afrika Cumhuriyeti`nin desteklediği enstitü, tamir ettiği yazmalardan şimdiye dek sadece bir vitrini sergiye hazırlayabilmiş -- ama içindeki kitaplar çok güzel sunulmuş.Bazılarının sayfaları altın varaklarla ve hat sanatının rengarenk, zarif örnekleriyle bezenmiş.Rusya`dan geldiğine inanılan kağıtlardaki el yazmalarının büyük bölümü İslami eserlerden oluşuyor. Ancak simyadan astronomiye, her türlü konuda yazılmış olanlar da çıkıyor aralarında .Muhammed Bey beni restorasyon için bekleyen kitapların tutulduğu bir odaya götürdü.
 
 
Burada kitaplarla dolu 10`dan fazla dolap saydım.Bilgisayar odasında ise sayfaları tek tek kataloglar halinde arşivleyip, dijital ortama aktaran İsmail Traore ile tanıştım.Herşeyi tarayıp sisteme aktarmanın ne kadar süreceğini sorduğumda, sadece arkasına yaslanıp gülmekle yetindi.Bunca kitabın Sahra Çölü`nü aşarak bu küçük çöl kentine ulaşana dek neler geçirip, ne tesadüflere uğradığını düşünmek bile beni büyülüyor.Pek çok Avrupalı keşif yolculuklarına çıkmayı bile düşünmezken, Timbuktu İslam aleminin en önemli çekim merkezlerinden birisiydi.Batılılarca neredeyse var olamayacak kadar ücra bir yerde diye tasvir edilen bu kent, aslında 15. yüzyılda, Sahra Çölünü geçen tacirler için önemli bir kavşak noktasıydı.Şimdi etrafta modern dünyayla ilişkilendireceğiniz, cep telefonlarını, otomobilleri, restoranları, biraları görmek aslında şaşırtıcı olmamalı. Çünkü Timbuktu yaşayan, capacanlı bir yer.Çölün ortasında ne kadar yalnız olduğunu ise Bamako`ya dönmek için isteksizce uçağa bindiğimde anladım.Pistten yükselir yükselmez, Sahra`nın sarı bir bulut gibi uzanan kum tepelerini görüyorsunuz.Bir kaç dakika içindeyse Timbuktu`nun küçük yeşil vahaları, döne döne yükselen toz bulutları arasında gözden kayboluveriyor.
 
alıntıdır.
kaynak:gezikolik.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder