Bu Blogda Ara

9 Ağustos 2010 Pazartesi

Atatürk'e Benzemek

Kısa bir süre önce basında, bir Yunanlı gazetecinin Başbakanımız için “2. Atatürk” değerlendirmesi yapmış olduğu yolunda haberler çıkmıştı. Bu haber bana yaşamım boyunca tanık olduğum veya duyduğum bazı Atatürk’e benzeme, benzetme ve hatta birilerini O’nunla karşılaştırma olaylarını anımsattı.



Benzemek veya benzetmek daha çok fiziksel görüntüye, kişilik değerlendirmesi veya karşılaştırması ise bazen duygusal güdülere, ama çoğu zaman benzetilmek istenen kişiye yaranmak çabasından, daha doğrusu yaygın deyimle yalakalıktan kaynaklanır.



Benim tanık olduğum olay şu: Lisede kalın ve uçları hafifçe yukarıya kalkık kaşları olan bir öğretmenimiz arada sırada kaşlarını parmaklarının ucuyla sıvazlıyarak “Rahmetlinin kaşları benimkine benzerdi” derdi. Bu masum benzetme bizler için uzun süre alay konusu olmuştu. Aramızda kaşlarımızı sıvazlar gibi yapar, benimki de benziyor mu diyerek şakalaşırdık.



Buna benzer bir benzetmeyi de Demokrat Parti’nin kurucularından, zamanın Meclis Başkanı rahmetli Refik Koraltan için duymuştum. Onun da Atatürk’ün kaşları kendisininkine benzerdi diye övündüğü söylenirdi. Hatta halk arasında bu daha da abartılarak “kendini Atatürk sanıyor” söylentisi dolaşırdı. Söylenti sanırım Koraltan’ın halk arasında babacan davranışlarının “kaş benzetmesiyle” sulandırılıp alay konusu yapılmak istenmesinden kaynaklanıyordu.



İlginç bir benzetme, daha doğrusu kişilik karşılaştırması rahmetli Adnan Menderes için de yapılmıştır.



Olayı 1955 yılında milletvekili de olan tanınmış bir yazardan dinlemiştim. Menderes’in Yunanistan ziyareti dönüşünde, seyahatin yapıldığı geminin güvertesinde birkaç milletvekili bir araya gelmiş dereden tepeden konuşurlarken güverteye açılan kapıdan Menderes çıkar ve gruba dönerek “Merhaba arkadaşlar, ne konuşuyordunuz” diye sorar, gruptan bir milletvekili diğerlerinden önce davranarak “Efendim Atatürk’le sizi karşılaştırıyorduk, sizi daha üstün bulduk” demiş. Bu cevap üzerine Menderes “Ya öyle mi” diyerek oradan uzaklaşmış.



Olaya çok üzülen milletvekili daha sonra içeride Menderes’le karşılaşınca kendisine, güvertedeki grup sohbetinde Atatürk’le karşılaştırma gibi bir konuşma geçmediğini, milletvekili arkadaşının işgüzarlık yaptığını söylemiş. Menderes’in cevabı ise “Neden olmasın” olmuş.



Bir başka yakıştırma ise rahmetli Turgut Özal’la ilgili. Özal’ın aldığı meşhur 24 Ocak kararlarından sonra, herhalde bu kararların alınmasının “büyük cesaret istediği!” düşüncesiyle olsa gerek, kendisine “2. Atatürk” yakıştırması yapılmıştı. Bu yakıştırmayı yapanlar, kuşkusuz, her dönemde ortaya çıkan, ölçüyü, daha doğrusu ölçüsüzlüğü bir hayli kaçıran yalakalardı.



Böyle bir yakıştırma yapılmak istendiğinde düşünülebilecek kimse olsa olsa Atatürk’ün silah ve kader arkadaşı, Cumhuriyetimizin kuruluşunun her aşamasında yaşamsal görevler üstlenen, Atatürk’ün sağlığında çok arzuladığı, fakat çeşitli nedenlerle gerçekleştiremediği çok partili düzeni 1946 yılında ülkeye kazandıran büyük asker ve devlet adamımız İsmete İnönü olabilirdi. O ise bu tür yaklaşımlara: “Beni O’nunla kıyaslamayın, O başkadır” diyordu.



Birilerini Atatürk’le karşılaştırmak isteyebilecekler, O’nun ölümünden sonra, Anıtkabir duvarlarına da işlenmiş olan İsmet Paşa’nın şu sözlerini anımsamalıdır:



“Devletimizin banisi ve milletimizin fedakâr hadimi”



“İnsanlık idealinin âşık ve mümtaz siması, eşsiz kahraman Atatürk”



“Vatan sana minnettardır”



Yunanlı gazetecinin Başbakanımızı “2. Atatürk” olarak değerlendirmesi bir yabancıdan gelen değerli bir iltifat olarak görülebilir. Ancak, Atatürk’ün başkalarıyla karşılaştırılmasını içine sindiremeyen bizler için gazetecinin bu iltifatını benimsemek pek mümkün olamazdı. Nitekim, basından öğrendiğime göre, Başbakanımız da bu iltifat karşısında “Haddimiz değildir” diyerek gereken tevazuu gösterip bizlerin beklentimizde pek de haksız olmadığımızı göstermiştir.


Tevfik ÜNAYDIN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder