Bu Blogda Ara

24 Aralık 2011 Cumartesi

tarihte türk adı ve türk soyu türk dili


TARİHTE TÜRK ADI, TÜRK SOYU VE TÜRK DİLİ 
Bilim dünyasında Türk adının M.S. altıncı yüzyılda Göktürk devletinin kuruluşu ile ortaya çıktığı ve tarihte kurulmuş olan ilk Türk devletinin Hun İmparatorluğu olduğu kabul edilmekte idi. Bilim adamlarının yaptığı araştırmalar sonucu Türk adının daha da eskilere dayandığı ve Hunlardan önce de kurulmuş olan Türk devletlerinin varlığı tespit edildiği için artık bu görüşler geçerliliğini yitirmiştir
Günümüzden yaklaşık 4200 yıl önce Anadolu’da kurulmuş olan bir şehir devleti TÜRK adını taşıyordu. Gerçekten Şartamhari metinleri olarak bilinen ve Akad krallarından Naram-Sin’in Anadolu’ya yapmış olduğu bir seferi anlatan KB III, 13 numaralı metinden öğrendiğimize göre, M.Ö. 3. Bin yılın sonlarında (M.Ö.2200) Anadolu’da büyük bir devlet yoktu. Ancak her şehirde küçük bir krallık hüküm sürmekte idi. Aralarında hâkimiyet mücadelesi yaptıklarına şüphe olmayan bu şehir devletleri, dıştan gelen tehlikeler karşısında içlerindeki en güçlü şehir kralının liderliğinde birleşerek tek güç halinde mücadele etmesini de biliyorlardı. İşte söz konusu metinde 17 Anadolu kralının bir araya gelerek bir koalisyon oluşturdukları ve Akad Kralı Naram-Sin’e karşı mücadele ettikleri anlatılır. Bu 17 kraldan biri de metnin 15.satırında geçen Türki kralı İLŞU NAİL’Dİ. Burada geçen Türki kelimesinin Türk olduğuna şüphe olmadığı gibi, İL-ŞU ismi de pek yabancı gelmemektedir.(E.Memiş, N. Köstüklü, Yeni ve Yakın Çağda Türk Dünyası Tarihi, s.12)
Demek ki günümüzden yaklaşık 4200 yıl önce Anadolu’da çeşitli kavimler yaşamakta idi. Bu kavimlerden birisi de Türklerdi.
Prof. Dr. Bahaaddin ÖGEL, Altay dağlarında Pazırık yaylasında yapılan kazılar neticesinde bulunan M.Ö. Üçüncü bine ait Oğuz tipindeki iskeletin milletimizin ilk atası olduğunu ve Türk tarihinin 5000 yıllık olduğunu belirtir. (H. Tanyu s: 18)
Dr. Rıza NUR’a göre Oğuz HAN M.Ö. 4000’ lerde Hz. İbrahim Peygamber zamanında yaşamıştır. (R.Nur, Türk Tarihi cilt:1, s:45)
Kitabı Cihannuma (Neşri Tarihi cilt 1 s:11), Tevarih-i Âli Osman ve büyük İslam alimi Vani Mehmed Efendi’den öğrendiğimize göre Oğuz HAN, Kur’an-ı Kerim’de adı geçen Zülkarneyn’dir ve Hz.İbrahim zamanında yaşamıştır. (İ.Hâmi Danişmend, Türk Irkı Niçin Müslüman Oldu, s:175) Ebu’lgazi Bahadır Han’a göre de Oğuz Han Abbasilerden 5000 yıl önce (4000 lere denk gelir) yaşamıştır.(Türklerin Soy Kütüğü, s: 45) (Hz. İbrahim’in Türklüğüne ve Oğuz Han’ın Zülkarneyn olduğuna ileride genişçe yer verilecektir.) 
M.Ö. 3500’lerde Orta-Asya’dan gelerek Önasya’ya yerleşen Sümerlerin de Türk olduğuna dair yeterli bilgiler ve tarihi belgeler mevcuttur. Önasya kadim tarihinin büyük âlimi Fr. Hommel, eserlerinin birinde, Sümerleri tamamıyla bir Türk kavmi saymıştır. O’na göre Türk kavimlerinin en eski cedlerinden bir şube
M.Ö. 5000 senelerinde Orta Asya’daki anayurtlarından ayrılarak Önasya’ya gelmiş ve Sümerleri teşkil etmiştir. Diğer bir eserinde de, Sümerceden 350 Kelimeyi Türkçe ile izah ederek, Sümerce diye kendisinden bir Türkçe cümle bile terkip eylemiştir. (Z.V. Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş, s.12)
Çivi yazılarının ilk başarılı çözümünü yapan Sir Henry Creswicke Rawlinson “Sümer dili Turanî bir dildir” demiştir.
Sümerlerin Mezopotamya’nın yerli halklarından ve Sami kökenli olmadıkları, dillerinin Hint-Avrupa ve Sami dillerle akrabalık bağlarının olmadıkları bilinmektedir.
İlk yazıyı M.Ö. 3200 yıllarında Sümerler buldular. İlk yazıları şekiller üzerine kurulu yani her varlık ve olay için bir şekil kullandılar. Sümercenin Hint-Avrupa ve Sami kökenli dillerle akraba olmadığı bilinmektedir. Sümerce bugün yapılan pek çok araştırma Hint-Avrupa Dil Ailesi'nden çok sondan eklemeli yapısı sebebiyle Japonca, Korece, Moğolca ve özellikle Türkçe ile yakın akrabalıkları tahmin edilmektedir. Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ, Sümer diliyle Türkçe arasında birçok benzerlikler olduğunu belirtmiş ve Sümerce alım-Türkçe alımlı, bab-baba, dim-dimdik, es-esmek, gim-kim, güleş, güleç, ib-ip, ir-er, kıya-kıyı, ulu-ulu, kusu-koşmak gibi sözleriyle Sümerce-Türkçe arasında bir akrabalık olduğunu ispatlamıştır
Sümer Türklerinin kullandığı “ Çivi Yazısı “ nı icat eden ve kullanan halkın en doğru adlandırmasını Jules OPPERT yapmıştır:
“Julies Oppert 17 Ocak 1969’ da Fransa Numismatik ve Arkeoloji Derneği’nin etnegrofya ve tarih bölümünde bir konferans vererek, bu halkın ve dilinin Sümer (ce) olarak adlandırılması gerektiğini bildirdi... Hatta Oppert bu konferansta daha ileri giderek, Sümer dilinin bir çözümlemesinin, onu, bu dilin Türkçe, Fince ve Macarca ile yakın akrabalığı olduğu sonucuna ulaştığını söyledi.” (M.Kılıç, s.88, S.N. Kramer, Sümerler, Kabalcı Yayınevi, Birinci basım Eylül 2002, s.34-35-36’dan nakil )
Bilim adamlarından Benno Landsberger’in Sümer dili konusundaki tesbit ve görüşleri ise şöyle:
“Sümerlerin dilinde bir nizam prensibi hâkimdir. Bu bakımdan Sümercenin saydam bir dil olduğu söylenebilir. Mesela konuşma ile ilgili bütün kelimeler ağız kelimesiyle bağ kuran kelimeler olduğu gibi, görme olayına değin fiiller de göz sözcüğü ile birleşim yoluyla oluşmuş niteliğindedir. Diğer bir özellik, cümlenin daha ifade edilmeden zihinde ana çizgileriyle toparlanıp, tasarlanması gerekmektedir. Türk dillerinin genel bir vasfını teşkil den bu nitelik başka dillerde pek görülmeyen bir husustur... Cümleleri meydana getiren tümcelerin (ibarelerin) birer gramer ekiyle birbirlerine bağlanmaları da Sümercenin ortak bir özelliği durumundadır.” (M.Kılıç, 89, Benno Landsberger, “Sümerler“, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Dergisi, cilt 1, sayı 5, 1942, s.93-95, Selahi Diker, Türk Dilinin Beş Bin Yılı, İlk baskı Mart 2000, s. 226’dan naklen
Rus arkeolosijinin atası arkeolog Nikolsky şunları iddia etmiştir: “Sümerlerin ana vatanı AŞKABAT kentinin yakınındadır. Bu ülkenin kurganlarından arkeologlar taş, gümüş ve kilden yapılmış eşyaları bulmuşlardır ki bunlar, Mezepotamya’nın güneyindeki Sümer kurganlarındakilere çok benzemektedirler. Bütün bunlar şu düşünceyi getirir ki, Sümerler büyük bir ihtimalle bu günkü Türkmenistan’dan Mezopotamya’ya göç etmişlerdir. Bu iki uygarlığın son analizi onların arasındaki birçok ortaklıkları göstermektedir. (Matveev & Sazonov, Zemlya Derevnogo Dvureçie, Moskova, 1986, s. 38) Begmyrat Gerey, 5000 Yıllık Sümer-Türkmen Bağları, 1. Basım, İst.: IQ Kültür Sanat Yayıncılık, 2004, Arka kapak)
Sümer adıyla tanıdığımız bu devletin asıl adı AT OY BİL idi. (BİR OY BİL devletinin güney ilhanlığı olduğu da sanılmaktadır).Bir şehir devletleri koalisyonu oldukları için kendilerine KENGİ derlerdi. Divanü Lügat-it Türk’te “Kengi- Kengeş“ sözü Hakanın tekliflerini milletin tasvibine sunması, milletle elgili konuların görüşüldüğü meclis anlamında kullanılmıştır (İ.Kafesoğlu Türk Dünyası El Kitabı s: 201) Kengi sözcüğü bugün Türkçede 'MECLİS’ anlamında halen kullanılır.
Prof. Dr. Mümin KÖKSOY Hoca'nın “Nuh Tufanı ve Sümerlerin Kökeni “ adlı kitabında verdiği bilgilere göre, Sümer halkına Âdem'den sonra da peygamberler gönderildi. Bunlardan en ünlüsü, Peygamber Âdem'in 10. nesilden torunu olan ve MÖ 2900'lü yıllarda yaşamış olan Nuh Peygamber'dir. Nuh'un tufandan sonraki hayatıyla İbrahim'e kadar olan çocukları ve torunları, Yukarı Mezopotamya'da yaşamışlardır. Nuh, Sümer ülkesinin Şuruppak şehrinde doğmuştur. Best'a (1999) göre Nuh, Sümer şehir devletlerinden birisi olan Şuruppak'ın kralıdır. Hz. Nuh'un torunları Hz. İbrahim'in önderliğinde âdeta göçe zorlanmışlardır. Hz. İbrahim ve yakınları bir süre Harran'da kaldıktan sonra, Filistin'e göç etmiş ve orada İbrahim'in (İbrahimoğullarının) atası durumuna gelmiştir. Bu yönüyle Hz. İbrahim, dünyanın en etkin kültür taşıyıcısı sıfatıyla anılmaktadır. 
Sümerce konusunda araştırma yapan her ülkedeki bilim adamının birleşmiş oldukları en önemli husus, Sümerce'nin Ural-Altay Dil Grubu'na ait olduğu ve özellikle Türkçe ile çok yakın akrabalık ilişkisinin bulunduğudur. 

Ayrıca bilim adamları, Sümerce ile Türkçe arasında bugüne kadar 1000 kadar ortak kelime tespit etmişlerdir. Her geçen gün elde edilen yeni veriler, Sümerler'in ve Türkler'in ilk Türkler (Proto Türkler) diyebileceğimiz ortak bir kökten gelmiş olabileceklerine dair yaygın görüşü destekler niteliktedir. 

Kazım Mirşan, tarihte kurulmuş olan ilk Türk devletinin BİR OY BİL adlı Türk devleti olduğunu belirmektedir. 
Bazı antropologlar; yaptıkları incelemelerde Önasya’da elde ettikleri buluntulardan, Sümer, KutElamve Hurri toplulukların Ural-Altay kavimlerinden özellikle atlı göçebe Türk unsurlar olabileceği kanaatine varmıştır. Eski Önasya Tarihi uzmanı Hemmel, Sümerleri tamamıyla Türk kavmi olarak kabul etmektedir. Orta Asya’dan 4500-5000 yıllarında gelen Türklerin Sümerleri oluşturduğunu ileri sürer. Sümerce’deki 350 kelimenin Türkçe olduğu savunur. . (Z.V. Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş, s.12) Prof. Dr. Osman Nedim Tuna da ''Sümer ve Türk Dillerinin Tarihi İlgisi ile Türk Dilinin Yaşı Meselesi'' adlı eserinde 165 adet Sümerce sözün Türkçe denklerini anlamlarıyla beraber göstermiştir. 
Bilim adamlarının yapmış olduğu çalışmalarla Sümerce ile Türkçe arasındaki ortak sözcüklerin sayısı şimdilik kaydı ile 900’e yaklaşmıştır. 
Bu bilgiler Sümerlerin Türklüğü konusunda yeterli bir fikir vermektedir.
Ayrıca şunu da belirtelim ki, M.Ö. 3. Ve 2. Binyıllarda Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde oturan Hurriler’in, M.Ö. 9-6. Yüzyıllar arasında Van gölü ile Urmiye gölü arasındaki topraklara hâkim olan Urartular’ın, M.Ö. 8. Yüzyılın sonlarına doğru Kafkaslar üzerinden Anadolu’ya girerek bu ülke tarihinde önemli roller oynayan Kimmerler’in ve İskitler’inde Türk oldukları, bugün artık bilinmektedir. ( E.Memiş, N. Köstklü / 12 )
Yine Çin’de faaliyette bulunan ve M.Ö. 1116-247 senelerinde ( Hunlardan önce ) Çin’i idare eden Çu (Chou) ların bir Türk kavmi olduğu, daha geçen asında kabul edilmeğe başlayan bir fikirdir. (Z.V.Togan/13 )
Türk adının bugünkü şekli ile tek heceli olarak “Türk“ şeklinde kullanılması ise Göktürklerle birlikte başlamıştır. Çin yıllığı “Çou-Şu”dan öğrendiğimize göre M.S. 542 yılında Batı Wei imparatoru T’ai Tsu Göktürk hakanı Bumin’e bir elçi göndermiştir. Bu olayın Çin yıllığına kaydı sırasında Türk adı da kayıtlara geçmiştir.
Göktürk Hakanları, tâbiiyetlerinde bulunan ve zaman zaman isyanlarından dolayı savaşmak zorunda kaldıkları Oğuz, Türkeş, Kırgız uluslarını da de Türk adı ile anıyor ve bunları kendi budunlarından-milletinden olduklarını ifade ediyorlardı. Buradan Türk adının, çeşitli boyları ve birbirine akraba ulusları içine alacak şekilde çok geniş bir manada kullanıldığı görülmektedir. 
Demek ki Türkler Sosyolojinin kabul ettiği millet anlayışına sekizinci yüzyılda sahip idiler. Bu gerçeği Göktürk yazıtlarından öğrenmekteyiz. Göktürk Hakanlarının Oğuz, Kırgız, Türkeş gibi Türk boylarını Türk ve kendi budunları olarak görmesi çok ileri derecede bir millet anlayışıdır.
Türkçedeki “BUDUN” (MİLLET) kelimesinin karşılığı sayılan “NATİON” kelimesi Avrupa’da 19. Asrın başlarında görülmüştür. Fransızcadaki “Nationolite” kelimesinin Akademi lügatine ilk defa girmesi de 1835 tarihindedir. Bu kelime daha sonraları biraz değişerek Almancaya da geçmiştir. (İ.Hami Danişmend, Türklük Meseleleri, 13)
Türk adının bu kadar geniş manada kullanılmış olması, Göktürklerden önce de mevcut olduğunu ve kullanıldığını gösterir. Nitekim Kazım MİRŞAN’ da aynı kanaatte olup Türkçenin 16 binyıllık bir dil olduğunu söylüyor. Eski İran ve Arap kaynaklarında “AKHUNLAR” Türk adı altında gösterilmiştir. Turan isminin de Türk’ten geldiği anlaşılmıştır. ( Turan kelimesi Farsça olarak, Türk adının çoğulu olan Tur (k)an’dan gelmektedir. I. Yüzyıl Latin müellifi Pompenius Ural ve İtil nehirleri arasında bir “Turkee” kavminin yaşadığını kaydeder. De Groot ise Hunlardan önce Çin’in kuzeyinde “TİK” adlı bir kavmin bulunduğunu ve bu adın da Türk adı ile ilgili olduğunu ileri sürmüştür. ( O.Turan, Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi cilt 1, s:22 ) Yine Çin kaynaklarına göre, Altay dağlarının güneyinde Avarlara tâbi olarak yaşayan Göktürkler onlara demirden silahlar yapıyorlardı. Yakınlarında bulunan dağlardan biri tulgaya (miğfere) benzediği ve Türkçe buna “TU_KİU” denildiği için Türklere Tu_kiu da denilmiştir.
Geçen asırdan beri birçok bilgin tarafından ileri sürülen görüşlere göre, Heredotos’un doğu kavimleri arasında zikrettiği Targitalar veya “İskit” topraklarında oturdukları söylenen “ Tyrkae “ (Yurkae) veya Tevrat’ta adı geçen Togharmalar veya eski Hint kaynaklarında tesadüf edilen Turukha (veya Turuşka) lar vb. bizzat “ Türk” adını taşıyan (İ.Kafesoğlu/106) Türk kavimleridir.
Türk adı yalnız bütün Türk kavimlerini değil zamanla komşu ve akraba kavimleri de içine alıyordu. Altıncı yüzyılda İslâm ve Hıristiyan tarihçileri doğuda bulunan Araplar da Amu ve Sir (Ceyhun, Seyhun) ötesinde yaşayan bütün kavimleri ve Moğolları Türk saymışlardır. Hz. Peygamberimizin hadislerinde de Moğollar Türklük camiası içerisinde yer almışlardır. Aynı kaynaklar Hz. NUH’ un oğlu YÂFES’i Türklerin atası olarak göstermiştir. Kaynaklara göre Yâfes’in sekiz oğlundan birinin adı “TÜRK” tür ve Türk adı buradan gelmektedir.
Fransız Prof. Joseph DEGUİGNES 1756-1758 yılları arasında yayınladığı “ Hunların, Türklerin, Moğolların ve Tatarların Umumi Tarihi “ adlı eserinde, “ Hz. Nuh’un oğlu olan Yâfes’in “ TÜRK “ adında bir oğlu olduğunu ve Türk’ün gayet yüksek bir düşünceye sahip olduğunu belirtir. (H.Tanyu, Türklerin Dini Tarihçesi/18 )
Ebu’l Gazi Bahadır Han’ın “Şecere-i Terakime” (Türklerin soy kütüğü) de Yâfes Türklerin atası olarak gösterilir. (s:22) 





TÜRKLERİN SOY AĞACI
HZ. NUH 
HAM YÂFES SAM
TÜRK
BÜTÜN DİLLERİN KAYNAĞI VE TÜRKÇE
Tarihi bu kadar eski olan Türklerin konuşmuş olduğu dil de doğal olarak çok eskidir. Hatta Türkçenin bütün dillerin anası olduğuna ve ilk Türkçe konuşan insanın Hz. Âdem olduğuna dair iddialar da vardır.
Ruhul Beyan Tefsirinin Müfessiri İsmail Hakkı BURSAVİ (doğumu miladi 1652) Hazretleri, İstanbul Kütüphanesi’nde kayıtlı "HADİS-İ ERBAİN“ adlı eserde Bakara Suresi 31. ayetin tefsirini yaparken şöyle diyor:
Âdem’in cennetten çıkma vakti gelince Cenab_ı Allah bunu haber vermesi için CEBRAİL’İ gönderir. Cebrail durumu Adem’e bildirir. “Âdem tınmadı“ yani emri duymazlıktan geldi. Cebrail durumu Allah’a bildirince ALLAH (C.C.) Cebrail’e: “Git ÂDEM’E LİSAN-İ TÜRKİ ile SÖYLE “ der. Cebrail gelir ve Türkçe olarak cennetten çıkma emrini tebliğ eder. “ Âdem cennetten lisan-i Türki ile ‘ kalk ‘ dimekle kıyam idip çıkmıştır. Zira ahir zamanda tasarruf Türk’ündür.“(İstanbul Küt. 1317, s.26 )
Cenab-ı Allah, Bakara Suresi 31,32 ve 33. ayetlerden öğrendiğimize göre: ”Âdem’e İlim vermiş, bütün isimleri ve eşyanın adını öğretmiştir.” Yani Âdeme kendi zürriyetinden gelen bütün milletlerin ve bu milletleri oluşturan bütün insanların adları ve dilleri öğretilmişti.
Büyük Tefsir Âlimlerinden Elmalılı Hamdi YAZIR da bu ayetin tefsirini yaparken:
“ Lisan hususunda bütün Âdemoğullarının zamanımıza kadar vaki olan tenevvü (dillerin çeşitlenmesi) ve (bilimsel) ilerlemelerin hepsi, esas itibariyle, HZ. Âdem’in yaratılış bakımından şereflendirildiği bu isimleri öğretme özelliğine borçludur.” (Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, cilt 1, sayfa 267) der.
Tevrat’ta da ‘ yaratılış ‘ bölümünde “Bütün dünyanın dili birdi“ denilmektedir. (Tevrat, Yaratılış, 11, 1) İşte bu dil Hz. Âdemin konuştuğu dil “Türkçe“ idi ve zaman içerisinde bu dilden yani Türkçeden bütün diller çoğaldı.
Yine tefsir âlimlerimizden Eski Afyon Müftüsü Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri’nin 1. cildinin 159. sayfasında dil konusunda şu bilgileri veriyor: 
  1. Dil, ilk insan Adem ile başlamıştır.
  1. İlk dil ve ona dayalı konuşmayı Allah bir lutuf olarak ilk insan Âdem’e öğretmiş, eşyanın ismini belletmiştir.
  1. Yeryüzünde konuşulan diller tek kökten gelmedir. Çünkü Allah, Âdem’e mevcut eşyanın isimlerini öğretmiştir.
Büyük müfessir Fahrettin Razi’ye göre, Allah kâinatta var kıldığı her cins eşyanın isim ve sıfatlarını Âdem’e çeşitli lügat üzerine öğretmişti. Âdem’in (A.S.) çocukları da o lügatleri bilir ve konuşurlardı. Âdem (A.S.) ölünce çocukları yeryüzüne yayılıp her biri ayrı bir lügate göre konuşmaya başlamıştır. ( sayfa 159 ) Celal Yıldırım Hoca, İbraniceyi insanların ilk dili olduğunu iddia edenlere hitaben :” İbranice Musa Peygamber zamanında mevcut idiyse Mısır dili ( Sümerce ) nereden çıkmıştır?” diye sormaktadır. Ardından “ Kur’an onların bu iddiaların çürütmektedir” deyip, yukarıdaki üç madde halinde verilen bilgileri aktarmaktadır. ( C.Yıldırım,159 )



“Erken Türk Tarihi konusunda 36 adet kitabı bulunan Kazım MİRŞAN Hoca’ya göre de bütün alfabelerin temeli Türk Alfabesidir. “ Turgay Tüfekçioğlu, “ Türkçenin 16 Bin Yılı ve Kazım Mirşan Hoca “ adlı makalesi, 20 Aralık 1999 Kurultay Gazetesi )
Âdem, insanın ilk “ata” sı demektir. Türkçedeki : “ at, atmak, ata, atam, adam “ sözcükleri ve bu sözcüklerin taşıdığı anlamlarla “ Âdem “ sözcüğü arasındaki benzerlik diklete alınırsa “ Âdem “ sözcüğünün de Türkçe olduğunu söyleyebiliriz.
Cenâb-ı Allah, yarattığı ve Âdem’e öğrettiği dillerden İsmail Hakkı Bursavi Hazretlerinin dediği gibi Türkçeyi, Hz.Adem de kendisine öğretilen diller arasından Türkçeyi tercih etmiş
ve kendisine Türkçe hitap edilmesini istemiştir. Böylece ilk Türkçe konuşmayı murad eden Yüce Allah ve ilk Türkçe konuşan insan da Âdem aleyhisselam olmuştur.
Gök Türk kitabelerinde de ilk yaratılan insan Türk olarak gösterilir. Yine bu gün bilim dünyası tarafından kesin olarak Türk oldukları ifade edilen Sümerlere göre de yaratılan ilk insan nesli Sümer yani Türk’tür.
“Yaratılış Efsanesine ait bir Sümer ilahisinde yer ve gök yaratıldıktan sonra, ikisinin arasında üçüncü bir unsur olarak insan cinsinin yaratıldığından bahsedilir ve bu insan cinsi Sümerlilerden ( dolasıyla Tüklerden ) ibaret olarak gösterilir. ( İ.Hami DANİŞMEND, Türklük Meseleleri, 20, İst.1966 )
Âdem’e bütün isimleri ve eşyanın adını öğreten ve O’nu ilimle donatan Allah, bu durumu ve Âdemin yüceliğini meleklere göstermek için:
“Allah: ‘ Ey Âdem, bunlara onları isimleriyle haber ver ’ buyurdu. Âdem onlara isimleriyle haber verince (Allah) : ‘ Ben size semavat ve arzın gaybını bilirim demedim mi? Neyi gizlediğinizi, neyi açıkladığınızı da bilirim’ dedi. “ (Bakara, ayet 33)
Ayetin birinci mesajı: Âdemin isimleriyle haber verdikleri nelerdir? Bu konuda çeşitli rivayetler vardır:
1. Evrene ait fiziki malumat
2. Meleklerin ismi ve görevleri
3. İnsanların tam listesi. O anda bedeni yok, ruh ve nefis kişilikleri vardır. Âdem öğrendiği ilahi bilgiler dahilinde gaybe ait bilgileri çözüp; dünyaya gelmediğimiz halde bizleri tanıyıp meleklere anlattı.
Hz. Âdem ilk insan, ilk peygamber ve insanlığın ilk atası olmak özelliklerinden dolayı, kendi soyundan gelecek ve ileride çeşitli milletleri oluşturacak insanları ve onların dillerini, kültürlerini, tarihlerini de biliyordu. Bildiği bu diller arasında Cennetten çıkarken kendisine yapılan tebliği Türkçe olarak seçip kabul etmesi dikkate değerdir. Bu seçim, Hz. Âdem’in Türklere verdiği önemi ve duyduğu sevgiyi açıkça göstermektedir
Allah (CC)ın Cebrail’le, Cebrail Aleyhisselamın Hz. Âdem’le Türkçe konuştuğunu ve Türkçenin cennette Âdem’e öğretilen ilk dil olduğunu KAYGUSUZABDAL’DA savunur: 
“ Hak buyurdu Cebrail’e var didi
Âdem’i cennet içinden sür didi
Geldi Cebrail Âdem’e söyledi
Hak buyurdıgın ayan eyledi
Cebrail didi çıkgıl Uçmak’tan Âdem
Tanrınun buyrugı budur işbu dem
Niçe ki söyledi hergiz gitmedi
Cebrail ün sözini işitmedi
Türk dilin Tanrı buyurdı Cebrail
Türk dilince söylegil dur git digil
Türki dilince Cebrail “ hey dur “ didi
“ Durugel, uçmağın terkin ur “ didi.
( Gülistan, Ank. Ktp. Nu: 645, s. 49 ) “KAYGUSUZ ABDAL” Prof. Dr. Abdurrahman GÜZEL, S.272, Akçağ yyn.) 

Bütün Alfabelerin Kaynağı Türkçedir 

Kazım Mirşan, yaptığı çalışmalar sonucunda tarihe dönük bilimsel iddialarda bulundu. Mirşan, Türklerin Çinlilerden çok daha önce kâğıt üzerine fırçayla yazı yazdıklarını ve bunun örneğine çok rastlanmadığını ifade etti. İşte, Mirşan’ın tarihçileri şaşırtacak iddialarından bazıları: 
* Türk Tarihi, M.Ö 16.000’li yıllara dayanıyor. 
* Yazı M.Ö 16.000 yılında Türkler tarafından icat edildi. 
* Tüm dünya alfabelerinin kökeni Türk alfabesidir. 
* Kürtçenin Ön-Türkçeden sözcükler barındırdığı gibi bu sözcükleri Arapça ve Farsçaya da taşımıştır. 
* Anadolu’da da Ön-Türkçe yazıtlar bulunmaktadır. 
* Latin, Yunan, Fenike ve Kril alfabeleri, Ön-Türkçeden oluşmuştur. 
* Roma’nın küllerinden kurulduğu medeniyet olan Etrüskler Türk’tür. (Etrüsk’çe yazıtlar ilk defa 2004 senesinde Kazım Mirşan tarafından çözümlenmiştir.) 
* Etrüsk’çe Türkçedir 
* Skandinavya ve Avrupa’da 5000’den fazla Türkçe yazıt bulunmaktadır. 
* Türklerle Almanlar (Cermenler) akrabadır. 
* Mısır’daki eşteşlerinden 2000 yıl daha eski ve iki kat daha büyük olan ve şu anda yasaklanmış bölgede bulunan piramitler, Türkler tarafından yapılmıştır. Bu bölgede biri 300 metre olmak üzere 100 adet piramit bulunmaktadır.
Kazım Mirşan ve Haluk Tarcan tarafından ortaya çıkarılan yeni bir teze göre Türk Tarihi M.Ö. 16000’li yıllara dayanmaktadır.
Bu tarih tezine göre:
Yazı, M.ö. 16000 yılında Türkler tarafından icat edildi.
Kürtçe, Türkçeden sözcükler barındırdığı gibi bu sözcükleri Arapça ve Farsçaya da taşımıştır.
Anadolu’da da Ön Türkçe yazıtlar bulunmaktadır.
İskandinavya dâhil, tüm Avrupa’da 5000’den fazla Türkçe yazıt bulunmaktadır.
Tüm dünya alfabelerinin kökeni Türk alfabesidir.
Roma’nın küllerinden kurulduğu bilinen medeniyet olan Etrüskler Türk’tür. Etrüsk’çe yazıtlar ilk defa 2004 yılında Kazım Mirşan tarafından çözümlenmiştir.
Romalılardan önce İtalya Yarımadası’nda yaşayan Etrüsklerin konuştuğu dil olan Etrüsk’çe, Türkçe kökenlidir. 
Kazım Mirşan’ın bu tezinin doğruluğunu kanıtlayan başka belgeler de mevcuttur. Roma’yı kuran Etrüsklerin sembolü kurttur ve Roma ordusundaki onlu, yüzlü, binli sistem dahi Türklerden gelme olup, Etrüsklerin Türklüğünün bir başka delilidir.
Ferrara Üniversitesinden Prof. Dr. Guido BABUJANİ yaptığı genetik araştırmalar sonucu, geçmişte İtalya’da yaşamış olan ETRÜSKLER’in Türkler olduğunu iddia etti. ve şu tespiti yaptı: “ Etrüsklerdeki ve çağdaş İtalyan nüfusundaki karışım oranlarının değerleri iki açıdan, hem Kuzey Afrikalılara hem de Türklere diğer herhangi bir çağdaş nüfustan çok daha yakın ilişki içinde gözükmektedirler. Özellikle genetik havuzlarındaki, Türklerin payı diğer toplumlardan üç kat daha fazladır. ( Muharrem Kılıç, Gizlenen Türk Tarihi Hz. Muhammed, s. 16, Prof. Guido Barbujani, Ferrara Ünv. , Töre Türkçe Düşünenlerin Dergisi, sayı: 2005/ 3-4, sayfa. 36’ dan nakil ) 
Büyük Etrüskologlardan Camperoelli de “ Etrüsklerin Türk olduğunu kabul etmiştir. ( Hulki Cevizoğlu Tarih Türklerde Başlar, 59 ) 

Bilinen ilk Türk devleti 
Kazım Mirşan ve Haluk Tarcan tarafından ortaya çıkarılan yeni bir tez, Türk tarih dünyasını karıştıracak cinsten. Mirşan ile Tarcan, bilinen ilk Türk devleti olan Hun İmparatorluğu’nun ilk Türk devleti olmadığı, ilk Türk devletinin Bir Oy Bil olduğu görüşünde. Ardından At Oy Bil, Türükbil (karşılığı: Göktürk) gelir. Türk tarihinin çok eskilere dayanması gerektiğini gösteren en büyük delil ise; Orhun kitabeleridir. Çünkü Orhun kitabelerinde kullanılan dil ve noktalama işaretleri bu dilin en gelişmiş hali olduğu sonucuna götürmektedir. Böyle bir dilin oluşabilmesi için en az 3000 yıl geriye gidilmesi gerekir. Bugün Çin sınırları içerisinde 300 metre boyunda piramitler bulunduğu ve bu piramitlerin Mısır’dan çok önce inşa edildiği tespit edilmiştir. 
Mısır’ın dip kültüründe de Türkler olduğu iddia edilmektedir. Hazırladığı çalışmalarda İngiltere’nin Başkenti Londra’da bulunan kütüphanedeki belgelerden yararlandığını da belirten Mirşan, “MacarTürkolog Aurel Stein, yaptığı araştırmalar sonucunda Türk tarihine ait orijinal belgeler bu kütüphanede yer bulmuş. Şimdi biz de bu belgeleri derleyerek Türk tarihine ait bilinmeyen dönemlere ışık tutuyoruz” dedi. 
İlk Türk devletinin Bir Oy Bil olduğunu savunan Mirşan, ardından At Oy Bil, Türükbil ’in (karşılığı: Göktürk) geldiğini kaydediyor. Mirşan’a göre, Türk tarihinin çok eskilere dayanması gerektiğini gösteren en büyük delil ise Orhun kitabeleri çünkü bu kitabelerde kullanılan dil son derece yüksek bir edebiyat dili, bu dilin bu safhaya gelmesi için en az üçbin yıllık bir maziye sahip olması gerekir.
Kazım Mirşan’a göre:
İlk Türk devletinin Hun İmparatorluğu olmadığı, ilk Türk devletinin BİR OY BİL devleti olduğu görüşündedirler. Ardından AT OY BİL, TÜRÜKBİL (karşılığı: Göktürk) gelir.
Türk tarihinin çok eskilere dayanması gerektiğini gösteren en büyük delil ise Orhun Yazıtları’dır. Çünkü Orhun Yazıtları’nda kullanılan dil ve noktalama işaretleri bu dilin en gelişmiş hali olduğu sonucuna götürmektedir. Böyle bir dilin oluşabilmesi için en az 3000 yıl geriye gidilmesi gerekir. Bu görüşlerinde de Mirşan Hoca haklıdır çünkü Orhun yazıtlarındaki Türk devlet felsefesi, millet anlayışı, milliyetçilik, halkçılık ve toplumculuk şuuru açısından da aynı şeyleri söylemek mümkündür. Çünkü bu duygu ve düşünceler zamanına göre çok ileri bir derecededir. Bu duygu ve düşüncelere 8. Yüzyılda başka bir millette rastlamak mümkün değildir. Batı bu duygu ve düşüncelere 10 asır sonra ancak ulaşabilmiştir.
Bugün Çin sınırları içerisinde birisi 300 metre yüksekliğinde olduğu bilinen piramitler bulunduğu ve bu piramitlerin Mısır’dan çok önce inşa edildiği tespit edilmiştir. Mısır’ın dip kültüründe de Türkler vardır. ( Bakınız Çin Piramitleri, Çin tarafından Yasak Bölge olarak ilan edilen bu bölgede Türkler tarafından yapılmış olan birisi 300 metre yüksekliğinde 100 adet piramit mevcuttur.)
Norveç, İsveç, Portekiz ve Fransa’daki yazıların Türk damgaları (harfleri ) ile okunduğunda anlamlaştığı ileri sürülmektedir. 
İskitler ve Sakalar Türk kökenlidir. Sayın Mirşan’ın bu görüşü zaten bilim dünyasınca kabul edilmektedir. Sakaların-İskitlerin Türk oldukları ve Firdevs’inin Şehnamesi’nde İran-Turan mücadelesine konu olan Alp Er Tunga-Afrasyab’ın Saka Türklerinin hakanı olduğu bilinmektedir. Etrüskler, Truvalılar, Sümerler, Hititler ve Firiglerin dip kültüründe Türk uygarlığı vardır.
Japon ve Çin medeniyetinin de dip kültüründe M.Ö. 4000 yıllarında Orta Asya’dan Çin’e ve Japonya’ya göçen Türkler vardır.
Türkler Anadolu’ya 1071’de değil, M.Ö. 7000’li yıllarda gelmişlerdir. Çevresi denizlerle çevrili Anadolu'yu sürekli besleyen Türk göçleri buraya sıkışmışlar ve Türk varlığını tesis etmişlerdir. Oğuzlar Anadolu'ya geldiklerinde karşılarında aynı dili konuşan pek çok Türk grubu ile karşılaşmışlardır. Mirşan Hoca bu görüşlerinde de haklıdır. Bunların Uzlar, Peçenekler, Kumanlar, Kıpçaklar olduğu bilinmektedir. Nitekim Bizans ordusunda yer alan bu Türk boylarına ait askerler Malazgirt savaşında Türk ordusuna iltihak etmişlerdir.
Mirşan Hoca’nın tarih tezinde:
M.Ö. 10 000 yıllarında ılıman iklim ve büyük göllerin olduğu anlaşılan Orta Asya’nın kuruması ve çölleşmesiyle Türk gruplarının çevre ülkelere yayıldığı ve diğer kültürlere etki yaptıkları ileri sürülmektedir. Berring Boğazı’ndan geçerek Amerika kıtasına yerleşen Kızılderililer ve Güney Amerika kültürlerinin diplerinde de Türk etkileşimi olduğu ileri sürülmektedir. Nitekim Kızılderililer de kendilerini Türk olarak saymaktadırlar ve Türk Kurultaylarına katılmaktadırlar.
Yunanistan'ın Ön-Türkçe adının İç-Üy-Ök olduğu ileri sürülmektedir. Aynı zamanda Yunan kitabelerinde de Anadolu’dan gelen ve demiri çok iyi işleyen bir topluluk olduğu yazılmaktadır. Ancak bu toplumun mevsimlik geldiği bilinmektedir. Bu toplumun Ön Türkler olabileceği ileri sürülmüştür. 
Kazım Mirşan Mısır-Sina'da piramitlerdeki yazıtlarda Ön-Türkçe kartuşlar bulmuştur. 
Kazım Mirşan Bizans'ın ilk kurulduğu dönemlerde Ön-Türkçe konuştuğunu ileri sürmektedir. Kanıtı ise; Trabzon’daki Rum Kilisesi'nde sadece Ön-Türkçe okunabilen yazılardır. Kazım Mirşan daha sonraları başka kültürlerden etkilenerek Bizansın Ön Türk dilini kullanmamaya başladığını ileri sürmektedir

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder