Bu Blogda Ara

5 Nisan 2011 Salı

nuh tufanı öncesi medeniyetler

Bilgilerinin belirli bir kısmını Mısırlı rahiplerden almış olan Herodot'a göre, yazılı tarih onun döneminden 11.340 yıl öncesine dayanır. Bu yaklaşık olarak Atlantis'in batışına denk gelen bir tarihtir. Yani Hcrodot'un vermiş olduğu bu tarih. Tu­fan sonrası bizim uygarlığımızın başlangıç tarihidir...

Bu tarih, Mısır için de çok önemli bir dönüm noktasıdır. Günümüzden 10.000'lerce yıl önce...

Geçmişte meydana gelen ve hemen hemen tüm kutsal ki­taplarda dile getirilen Tufan'ın etkileri, bazı bilimadamlarının iddia ettikleri gibi sadece Mezopotamya ve Ortadoğu ile sınır­lı kalmamıştır. Aksine, tüm dünya insanlığının hafızasında sili­nemeyecek izler bırakmış olan bu büyük felâkeder dizisin­den, Dünya üzerinde en az etkilenen bölgelerin başında Orta­doğu gelmiştir.

Bir zamanlar yaşanan ve Dünya'nın birçok bölgesini et­kileyen iki büyük doğal afetten söz etmeyen ulus ya da kavim yok gibidir. Dünya üzerinde birbirlerinden çok farklı bölge­lerde yaşamış olan tüm eski ulusların mitolojilerinde ve din­lerinde bu trajedik anıya yer verilmiştir.

Yaşanan bu felâketler, dinlerde (özellikle de son üç dinde) "Tufan" olarak isimlendirilmiştir. Bu büyük felâkeder zincirinin ilkinde Mu Kıtası diğerin­de ise Atlantis Kıtası arkalarında küçük adacıklar bırakmak su­retiyle tamamen batmışlardır.

Bu yaşananlarla ilgili olarak Kur'an-ı Kerim'de pekçok ayet vardır:

"Ad, Semud milletleri ile Ress'lileri ve bunların arasında birçok nesilleri de yerle bir ettik. Her birine misaller vermiştik ama din­lemedikleri için hepsini kırdık geçirdik." (Furkan Suresi: 25/38-39)

"Gerçekleşecek olan! Nedir o gerçekleşecek olan gün? Gerçek­leşecek olanın ne olduğunu sana ne bildirir? Semud ve Ad mil­letleri tepelerine inecek bu gerçeği yalanladılar. Bu yüzden Semud milleti zorlu bir sarsıntı ile yok edildi. Ad milleti de bu yüz­den önünde durulmaz dondurucu bir rüzgarla yok edildi... Ey in­sanlar! Su taştığı vakit, siz bir ibret olmak üzere, anlayışlı kulak­lar anlasın diye süzülen gemide, sizi Biz taşımışızdır." (Hakka Suresi: 69/1-7,11-12)0)

"Nuh Tufanı" olarak Kur'an-ı Kerim'de Muhammed Peygamber'e tebliğ edilen(vahyedilen) bu meselenin, bilinme­yen olaylardan olduğu, ayetlerde şu şekilde anlatılmıştır:

"Gemi, dağlar gibi dalgalar içinde onları götürürken..." "Yere, 'Suyunu çek! Göğe 'Ey gök sen de tut' denildi. Su çekil­di, iş de bitti. Gemi Cudi'ye oturdu."

" 'Ey Nuh, sana ve seninle beraber olan topluluklara bizden bir selamet ve bereketle gemiden in. Ama birçok toplulukları da geçindireceğiz, sonra onlara can yakıcı bir azap vereceğiz' denil­di. Ey Muhammed, bunlar sana vahyettiğimiz bilinmeyen olaylardır." (Hud Suresi: 11/42,44,48-49)

Belli ki, Muhammed Peygamber'in döneminde de Tu­fan'ın izleri hafızalardan çoktan silinip gitmişti.

Tufan'da Neler Olmuştu? 

Tufan'da neler olmuştu? Tek bir cüm­leyle özetlemek gerekirse...

Anlatılanlar iki büyük etkenden bahsetmektedir: Su ve ateş... Tabii bu arada meydana gelen büyük depremleri de ilave etmek gerek... Yaşanan böylesi büyük felâketlere sebebiyet veren et­kenler nelerdi?

Dünya eksenindeki kayma ve kutupların yer değiştirmesiyle birlikte gelen büyük sel baskınları ve ani iklim değişiklikleri Okyanus dibindeki gazlar ve bunun sonucu oluşan büyük depremler.

Atlantis 'in son dönemlerindeçıkan savaşta majik tekniklerele birlikle doğa güçlerinin negatif alanlarda kullanımı.

İşte bütün bunlar ve bunlara eklenen bazı diğer kozmik etkenler; dinsel kayıtlarda adına ''Tufan" denilen büyük bir trajedinin dünya üzerinde yaşanmasına neden olmuştu.

Dünya'nın Klasik Kronolojik Tarihi 

Bu konuda akılları karıştıran bir çelişkiden söz etmek is­tiyorum. Bu anlatılanlar günümüz bilimsel buluşları ve eski­nin dinsel kayıtlarıyla örtüşse de, Klasik Tarih Bilimi'yle örtüşmeyen noktaları olduğunu hepimiz biliyoruz. Çünkü Kla­sik Tarih Bilimi'ne göre bilinen insanlık tarihimiz şöyle bir kronolojik sıra takip etmektedir:

Taş Çağı'ndan Demir Çağına

Tam olarak ne zaman başladığı konusunda farklı tarihler vardlır. Ancak Taş Çağının bitişiyle ilgili Tarihçilerin üzerinde birleştikşerri süre günümüzden 9.000 yıl öncesine aittir.

Demir Çağı'nı Bakır Çağ, ve Bronz Çağ izlemiş ve in­sanlık Demir Çağa ulaşmıştır. Demir Çağ'ın Mezopotamya'da İM.O. 12. Yüzyıl'da, Avrupa'da ise M.O. 8. Yüzyıl'da başladığı ileri sürü­lür.

Ve en önemlisi de, bu zaman dilinderinin öncesinde, son derece ilkel bir insanlık tarihinden bahsedilir. Maymunla insan karışımı bir insanlık tarif edilir. Klasik Tarih Bilimcileri'nin kronolojisi içinde, gü­nümüz uygarlığıyla karşılaştırıldığında son derece ileri bir düzeye erişmiş olan Mu ve Atlantis Uygar­lıkları yer almaz! ...

İşte en büyük sorunda budur. Birçok tarihçi Atlantis ve onun da öncesindeki Mu Uygarlığı nı efsanevi kıtalar olarak nitelendirmişlerdir.

Böyle olunca da insanlık tarihimizin şu an en ileri nokta bulunduğu ile ilgili genel klasik bir kabul bulunmaktadır. An­cak yukarıdaki Klasik Tarih Bilimi'nin verilerinden de anlaşılabileceği gibi, Taş Devri'nin Bitişi günümüzden 9.000 yıl öncesine denk gelmektedir. Klasik Tarih Bilimi'nin bu verile­rini bir an için doğru kabul edecek olursak, bizim bugünkü teknolojik seviyemize gelebilmek için Taş Devri'nin bitişin­den bugüne kadar yaklaşık 9.000 yıl geçmiş olduğu görül­mektedir.

9.000 yıllık bu süre içinde, atomik güçleri kullanabilecek ve uzaya açılabilecek aşamayla geldiğimiz düşünülecek olur­sa; günümüzden en az 70 bin yıl önce yaşamış olan bir uygar­lığın bilim ve teknoloji alanlarında hangi boyutlara ulaşmış olabileceklerini tasavvur bile edemeyeceğimiz ortada değil midir?!...

Dolayısıyla Tufan öncesi Mu ve Atlantis Uygarlıklan'nın bizlerden çok daha ileri düzeyde bir uygarlık olduklarını, bu basit mantık yürütmesinden bile çıkartabilmek mümkündür. Ama kuşkusuz ki, bunun için önce Atlantis ve Mu Uygarlık­ları hakkında bilgi sahibi olmak gerekir.

Tufan sonrası yaşanan gerilme...



Az önce Mezopotamya ve Orta Doğu'nun yaşanan büyük doğal afetlerden daha az etkilendiğinden bahsetmiştik. Bu arada Akdeniz ve Karadeniz'i de daha az etkilenen bölgeler arasında sayabiliriz. Her ne kadar Tevrat ve Kur'an'da anlatı­lan "Tufan" bu bölgelerdeki yaşananları anlatsa da, yine de bir Atlantik Okyanusu ve Pasifik Okyanusu'nda meydana ge­lenlerle kıyaslanamayacak kadar daha küçük boyutta olmuş­tur.

Akdeniz, Karadeniz ve Kızıldeniz gibi nispeten kapalı bir havza içinde yer alan denizlere kıyısı olan yerler. Kutup­lar'daki açısal değişimin sonucu ortaya çıkan büyük su baskınlarından daha az etkilenmiştir. Nitekim Tevrat ve Kur'an'da bahsedilen Nuh Tufanı'nda, kimi insanlar basit tah­tadan teknelere binerek dahi, bu büyük felâketi atlatabilmiş­lerdir.

Bu büyük doğal afetlerde bilindiği gibi önce Pasifik Okyanusu'ndaki Mu Kıtası daha sonra da Atlantik Okyanusu'ndaki Adantis Kıtası parçalanarak hemen hemen tamamen sulara gömülmüşler, diğer kıtalarda ise kısmi parçalanmalar ve büyük su baskınları meydana gelmiştir.

Marmara Denizi ile Karadenizi birleştiren İstanbul Bo­ğazı bu dönemde açılmış ve iki denizi büyük bir selle birlikte birleştirmiştir. (Bu konuyla ilgili yapılan bir bilimsel araştırmanın sonuçlan geçtiğimiz yıl Discovery kanalında yayınlanmıştır.) Meydana gelen tüm bu büyük doğal afetlerin sonucunda Dünya üzerinde yokolmaktan kurtulabilen tüm uygarlıklarda büyük bir gerileme kaçınılmaz olmuştur. Dünya'nın büyük bir bölümünde kelimenin tam anlamıyla, korkunç bir gerileme yaşanmıştır. Kurtulabilenler boş alanlara yerleşmişler ve her türlü teknolojik imkândan bir anda yoksun kalıvermişlerdir. İşte günümüz Klasik Tarih Bilimi'nin bundan 9.000 yıl önce
yaşadığını iddia ettiği Taş Devri'nin altında yatan gerçek bu gerilemedir.

Yukarıdaki kronolojik tarihlendirmedeki bir başka ayrın­tıya daha dikkatlerinizi çekmek istiyorum:

Klasik Tarih Bilimi'nce; Demir Çağ, Mezopotamya'da M.Ö. 12. Yüzyıl'da, Avrupa'da ise M.Ö. 8. Yüzyıl'da başladı­ğının söylenmesi de, Mezopotamya ve Ortadoğu'nun yaşa­nan felâketlerden daha az etkilenilmiş olduğu gerçeğini göz­ler önüne serer. Çünkü Mezopotamya'da Demir Çağ Avru­pa'ya oranla daha çabuk başlamıştır. Klasik Tarihi Kronoloji'ye göre Mezopotamya Uygarlıkları o dönemde Avrupa'daki Uygarlıklar'dan 400 yıl önde bulunmaktaydı...

Uygarlıklar'ın Tufan sonrasında yaşadığı gerileme tekno­loji ve bilim alanında görüldüğü gibi aynı zamanda ruhsal alanda da kendisini göstermiş ve aynen Güneş'ten uzakta ka­lan gezegenlerin soğuması gibi, bir zamanlar Mu ve Atlantis'de yaşayan kozmik kökenli inisiyatik bilgiler de, benzer bir gerilemenin içine girmiş ve giderek ilk günkü değerlerin­den uzaklaşmışlardır.

Bu yozlaşmayı nispeten yavaşlatabilen Orta Asya, Mısır ve Mezopotamya yörelerindeki bazı merkezler ise, bugünkü uygarlıkların beşiği olmuştur. Bu merkezlerde yeralan özel­likle üç toplum bunun başını çekmiştir:

1- Orta Asya'da Şamanlar ve Tibetliler.
2- Mezopotamya'da Sümerliler.
3- Kuzey-Doğu Afrika'da: Mısırlılar...

Gerçekten de Kültür ve Uygarlık Tarihi içinde bu üç bü­yük merkezin fonksiyonu ve katkısı son derece önemlidir. Burada Mayalar'ı neden saymadığımı merak eden okurlarımızı duyar gibi oluyorum... Kuşkusuz ki, Orta Amerika Kıtası'ndaki Mayalar da çok önemli bir merkezdi ancak bu toplumla bizim uygarlığımızın çok fazla bir irtibatı olama­mıştır.

Günümüz ABD halklarının atalarını oluşturan İngiliz ve İspanyol koloniciler Mayalar'ın torunları Kızılderililer'le bir irtibat sağlamışlardı ama bu irtibat o kültürü tanımaya çalış­maktan ziyade, korkunç bir katliama yönelik bir uygulamaya dönüştüğü için ne yazık ki, o kültürden hiç bir şey elde ede­memişlerdir. Etselerdi şu anda dünyadaki fonksiyonları her­halde çok daha farklı olurdu...

Neyse, birgün gelir her şey yerli yerine oturur elbet!...

Konumuzdan uzaklaşmamak için bu konuda başka şeyler yazmaktan kendimi uzak tutmaya çalışıyorum... Konumuza geri dönelim.

Gözden kaçan önemli bir unsur: Ezoterik Gelenek Mısır Uygarlıgrnı araştırma konusu yapan başlı başına bir bilim dalı vardır ve bu bilimle uğraşanlara ''Egyptolog" denir. Ancak ne var ki, Egyptologlar'ın bizlere aktardıkları Mısırla ilgili bulgular son derece sıradan bilgilerden ibarettir. Onlar bizlere Firavunlar döneminin tarihini ve Mısır yapılarının be­lirli özelliklerini anlatmaktan öte pek fazla bilgi vermezler Onlar için piramitlerin nasıl yapıldıkları bile bir muammadır-. Peki ama bu muammaları kim çözecek? Bunlara ce­vap ne zaman verilecek?

Bu çelişkiyi ilk kez kamuoyuna duyuran araştırmacı, James Churchward olmuştur. James Churchward yaymladığı ilk kitabında bu konuyla ilgili şu satırları kaleme almıştır:

Egyptologiar Mısır'la ilgili birçok konuda oluşturdukları teoriyle gerçekten önemli ölçüde sapmışlardır. Bunun nedeniyse ne es­kilerin sembolizmini ne de bu sembolik yazıtların ezoterik an­lamlarını anlayamamış olmalandır. Bunun için onları suçlayamayız. Çünkü bu konuda bir ipucu bulunmadığı gibi, bunların öğrenilebileceği bir okul da yoktur. Bu sırtar en azından yüzler­ce yıldır sadece bir avuç yaşlı Doğulu Bilge tarafından bilinmektedir. Tüm bu yaşlı bilgeler yaşamlarını kendi mabetlerinde ge­çirmişler ve dış dünya ile nadiren irtibatları olmuştur. Bu çok ender de olsa gerçekleştiğinde ise, onların aktardığı bil­giler, eldeki mevcut teorilerle o kadar uyuşmamıştır ki, bu anla­tılanlar anlamsız şeyler olarak değerlendirilmiştir.

James Churchward bu satırları kaleme aklığında 1900'lü yılların henüz daha ilk çeyreğindeydik. O günlerden bu gün­lere gelinceye kadar aradan bir hayli zaman geçmiş olmasına rağmen, Klasik Tarih Bilimi'nin etkisi altındaki Egyptologlar için değişen çok fazla bir şey olmamıştır-. Onların büyük bir bölümü hâlâ okullarda kendilerine anlatılan klasik bilgileri tekrar edip durmaktadır.

Mısır bilmecesinin çözümü için James Churchward'ın vaktiyle söylemiş okhıgu gibi sadece tek bir yol vardır:

"Ezotecrik Bilgilerle meseleyi ele almak..."

Ezoterik Bilgiler ışığında meseleye yaklaşmanın haricin­de Mısır Kültürü'nün derinliklerine inebilmenin başka hiç bir yolu yoktur. Bu önemli unsur hesaba katılmadan yapılacak hangi araştırına olursa olsun, bizi sonuca ulaştırmayacak ve Mısır'da bir zamanlar neler yaşandığını bizlere gösteremeye­cektir.

Artık hadi gelin, binlerce yıl öncesine doğru yeniden yo­la çıkalım ve o günlerin anısını ''Dünya'nın Ezoterik Tarihi" ni göz önünde bulundurarak yeniden canlandıralım... Ba­kalım geçmişimizi ve geleceğimizi ilgilendiren nelerle karşılaşacagız?



ALINTIDIR.

2 yorum:

  1. vermiş olduğunuz bilgiler için çok teşekkür ederim...emeğiniz için de...

    sadece bir sorum olacaktı mu ve atlantis tufandan sonramı var oldu yoksa öncemi ...yada hepsi aynı tarihlerdemi? şimdiden teşekkürler

    YanıtlaSil
  2. Bu hikayenin çıkış noktası "enokun kitabı" ve "tevrat"tır..., nedir bu kuranda yazıyor takıntısı ??

    YanıtlaSil