Bu Blogda Ara

8 Mart 2011 Salı

BAZEN SUSMAK GEREKİR...



Sadece bir olaydan sonra gelip de yerleşen o suskunluk hissinden bahsediyorum. Dışarıdan çok dingin gibi görünen ama içerde fırtınalar koparan;  biraz yalnızlaştıran, kısmen anlamsızlaştıran o heykellere özgü asil eylemsizlik…

İnsanın üstüne çöken gizemli sis ;

“Sessizlik”

Her söz sessizliğe, her ses de sizi biraz daha kendinize götürmüş. Sessizleştikçe küsmüş, küstükçe de susmuşsunuz. Oysa esas şimdi barışmalıymışsınız kendinizle... Çünkü “kendiniz” kendinize kalmışsınız, işte en güzel müjde!

Kimi zamansa; “En güzel yanıt hiç yanıt vermemek!” diyerek kapamışsınız tüm kapılarınızı. Arkanızdan bakakalmışlar. Hatta bazıları bunu bile anlamamışlar. Sizi anlamadıkları için sustuğunuzu anlatamadığınız gibi, zaten söyleyerek anlatamadığınız bir şeyi susarak hiç anlatamazmışsınız.

Sizi sessizleştiren bir şeyler var biliyorum. Yoksa bu bir intikam mı? Bir incinme, bir ceza, bir ihtiyaç… Söyleyin sizi susturan ve aslında sizi size armağan eden kim?

İnancınızın tükenmişliğinden söz etmişsiniz. Hatta büyük ihtimalle sessizliğe terfi etmeden önceki son düşünceleriniz bununla ilgiliymiş. Öyle ya inanç bitti mi hayat da biter. Siz de söylediklerinizin değil doğru anlaşılması, bir şekilde anlaşılmasına yönelik bile inancınızı kaybettiğiniz için artık heykelsiniz belki de…Yorulduğunuz için… Anlatmak istedikleriniz, karşınızdakinin anlama kabiliyetinden ibaret olduğu için… Hatta anlamayanlara karşı anlatmak istediğinizi defalarca savunmak zorunda kaldığınız için… Alacaklıyken bir anda borçlu çıktığınız için… Karşınızdan bir anlam beklerken, olan anlamları bile yitirdiğiniz için… Bunlara bağlı olarak sesiniz, şevkiniz ve inancınız da kırıldığı hatta bittiği için…

İşte gayet masumane görünen bu yok oluş, otopsiye gitmesi gereken meçhul bir ölü aslında . Gerçekten yok mu oldu, yoksa yok mu edildi acaba?

Kimileri bunu kendilerine karşı bir tavır olarak algılayabilir. Gerçi aynı takım tutmak gibi, sessizlik de bir seçimdir. Harflerinizin kaybolması, nefesinizin çıkmaması, cümle kurulacak mecalinizin bile kalmamasıdır. Oysa kimse kimseye karşı değildir, herkes kendinden yanadır. Siz susarken karşınızdakileri, içine düştükleri muammadan üstünüze sıçrayan izlere bile olmadık anlamlar yüklerken bulabilirsiniz. Yani sessizliğinize kendilerince bir neden, o da yetmezmiş gibi kader yazarlar.  Onların inanması yeterlidir. Üstelik inanç dedikleri, mantıklarına sığan herhangi bir şeydir. Bu yüzden kifayetsizdir ve sizin kaybettiğiniz inanç, onların bulduğu bir hazine olur. Ve buldukları hazineyi gerçek sanarak ona inanmaları da sizi sonsuza kadar yok etmeye yeterdir. Gerçi çok daha sonra anlayacak olsalar da aslında bu oyunda ilk önce kendilerini yok edeceklerdir.


elçin demiröz
alıntıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder